17 Aralık 2016 Cumartesi

Bir Damla Gözlerimde..Babam'a..

Ablamın doğumu nedeniyle annem uzun süredir onların yanındaydı..
Babam İzmir'de tek kaldığından olacak ki, sürekli annemi gel artık ben sıkılıyorum diye arayıp duruyordu..Ee annem de n'apsın yeğenim daha bebek dönemiyor..
En sonunda bir gün baktım babam o hiç sevmediği şehre yanlarına gitmiş..
Aslında o zaman anlamalıydım ciddi bir şeyler olduğunu..
Bir süre sonra ablamda doğum izninde olduğu için hep beraber İzmir'e geri döndüler..
Ben kendimi bildim bileli babam hep hastayım dediğinden yine aynı şeydir diye ciddiye almıyorduk..
Normalde dışarı çıkarken bile sağlık karnesini mutlaka yanında taşırdı..
Ev bildiğiniz bir eczane zaten..
Canı sıkıldıkça doktora giderdi..
Ablam doktor olduğu için çok gururlu, beni doktor yapamadığı içinse kızgındı :)
Ama şunun da farkındaydı ki..
Ben onun birebir kopyasıydım..
Bir insanın huyları bu kadar mı benzer..
Özellikle huysuzluğu..

17 Ekim 2010
Babamın bir süredir sızlanmaları devam ettiği için ablamla hastane hastane geziyorlardı..
2 Özel hastane hiç birşeyin yok dese de iyileşmediği için, başta "Asla o hastaneye girmem..Hangi arkadaşım girdiyse kefeniyle çıktı oradan!" dediği hastaneye gittiler..
Akşam işten geldim.Tam arabadan indim telefonum çaldı..
O dönem oturduğum apartmanın geniş mermer bir girişi vardı..
Telefonu açtım..
Ablam..
Gayet soğuk bir ses tonu..
Naber nasılsın? faslını geçtik.
Babamı o hastaneye götürdüm bugün dedi..
Eee dedim? Sessizlik.. Abla? abla? ses yok..
Bir anda hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı..
"Babam" dedi.. "Akciğer kanseri son evre..Doktor en fazla 2 ay yaşatabiliriz dedi.."
Türk filmlerinde olurdu böyle şeyler..
Saçmalama Allah aşkına..
Benim o bir bakışı ile yeri göğü inleten babam mı ölecek yani?..
Şaka mı bu?!
O an yer yarıldı içine girdim ne demekmiş öğrendim..
O mermere dizüstü çöküp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım..

Sonraki süreçte her fırsatta İzmir'e gidiyor geliyor.. Babamın yanında hiçbir şey yokmuş gibi doğal davranmaya çalışıyordum.. Ama o yemek yiyemediğinde, su içemediğinde, her geçen gün zayıfladığında bende içten içe eriyordum..
O dönem üzüntüden benim de vücudum bir anda isyan etti ve kollarım bacaklarım yaralarla doldu bir gecede.. Babam gördüğünde çok üzüldü.. Neye sıkıldın bu kadar dedi.. Cevap veremedim..Sen öleceksin ve ben bunu bildiğim halde hiçbir şey yapamıyorum diyemedim..
Telefonumu sürekli yanımda tutuyordum..
Ve her çaldığında zıplıyordum..
Acaba kötü bir haber mi diye..

Babamı en son ölümünden 10 gün önce gördüm..
Hayatımda ilk ve son defa babamla çok farklı bir konuşma geçti aramızda..
Ellerimi ellerinin arasına aldı..
Benim ne kadar güzel ve değerli olduğumu, beni nasıl görmek istediğini anlattı..
Ben o konuşmayı ne zaman hatırlasam şu anda olduğu gibi gözyaşlarıma engel olamam..
Sertab'ın bir damla gözlerimde şarkısında da nerede olursam olayım o anı hatırlarım ve bir damla yaş gözümden akar..

16 Aralık 2010 Perşembe
Hafta sonu İzmir'e gitmek için plan yapıyorum ama bir yandan da işlerim o kadar yoğunki İstanbul'dan da ayrılamıyorum..
Öğlen saatlerinde babamı aradım..O son konuşmamızdı..
Annem aldı telefonu..
Baban sürekli seni sayıklıyor dedi..
Gelse de sarılıp uyusam diyor..
Tamam dedim,geleceğim..

17 Aralık 2010 Cuma
Hani bazı sabahlar bilirsiniz..
O gün kötü bir şey olacak..
Bütün gün dokunsalar ağlayacak modunda ve acayip gergin bir şekilde dolandım ofiste..
Cam kenarında, bütün ekipleri göreceğim şekilde masamın ortaya yerleştirildiği ,
 yaklaşık 300-350 m2 büyüklüğünde açık ofis olarak dizayn edilmiş bir ofiste çalışıyordum.
Bir ara kapıya sigara içmeye çıktım..
O anda acaba babam ölürse, o sırada ben nerede olacağım diye geçirdim aklımdan..
Yerime dönüp oturdum,telefonum çaldı..
Annem.. Hemen gel baban ölüyorrrr diye bağırdı..
Ben o refleksle ofisin sonundaki kapıya koştuğumu hatırlıyorum..
Ablam da bende şehir dışındayız.. Annem tek..
O arada nasıl akıl ettiysem Su'yu aradım hemen.. "Su! hemen hastaneye git..Babama bir şey oldu sanırım..Annem ölüyor diyor ama ölemez.. Git beni hemen ara..Baban yaşıyor de.."deyip kapattım..
Bende bir gariplik olduğunu farkeden ekibimde peşimden koşmaya başlamış bir anda..
Derken ablam aradı.. Babam öldü diye çığlık çığlığa..
Bu sefer ben tekrar masama doğru koşmaya başladım..
Çaresizlik nedir biliyor musunuz?
İşte çaresizlik budur..
O an olmanız gereken yerde olmadığınız için nereye koşsanız fayda etmez..
Bir yere gidemeyeceğimi, yetişemeyeceğimi,artık çok geç olduğunu anladığımda ofisin ortasında dizlerimin üstüne düşüp avazım çıktığı kadar çığlık atmaya başladığımı hatırlıyorum sadece..
Bu nasıl bir acı? Tarif edilemeyen..
Tam 15 dakika sonra Su beni aradı. "Annenin yanındayım. Uçak saatini haber ver seni alandan alacağız" dedi ve kapattı!
Baban yaşıyor demedi!.. Kapattı!..
Ben o gün telefonumun sesini kapattım..
Ve 6 senedir acil bir durum olmadıkça benim telefonum çalmaz..
Hep sessizdedir.

Havaalanından direkt hastaneye gitmek istesem de götürmediler..
Eve girdiğimde babamın boş yatağını gördüğüm an zaman durdu..
Bir süre ağlayamadım..

Ablam Doğu'da görev yaptığı için hemen uçak bulamadı..
Sabaha karşı bir uçakla geldiler..
Hastanenin bahçesine aynı anda girdik..
Ablamla göz göze geldiğimiz anı hatırlıyorum..
İki insanın bir acıyı aynı derecede hissedebileceği anlarda varmış..
Ve o an geldi..
Taşkınlık yapmayacağıma dair söz istediler..
Söz dedim..Sadece bakacağım..
İçeri aldılar beni..
Eskiler hep der.. Birinin gözleri açık gittiyse, biriyle ilgili uhdesi vardır..Ve gözlerini ancak o kapatır..
Babama baktım son kez..Gözleri aralıktı..Ellerimi gözlerine götürdüm..Kapandı..
O anda yer ayağımın altından kaydı..Beni kim nasıl çıkardı oradan hayal meyal hatırlıyorum..
O güne ait hatırladığım başka bir şeyse..
Mezarın başında babamın toprağa verilmesini izlerken, tam kabre yerleştirildiği anda bayılacakken, Su'yun elimi sıkıca sıkması..
İnsan herşeyi unutuyor ama böyle anlarda kimin yanında olduğunu asla ama asla unutmuyor.

Hiç kimse ailesinden birini kaybetmedikçe acı yaşamış sayılmıyor bana göre..
Önceden ne boş şeylere ağlarmışız diyorum..
Ama şöyle bir durumda var ki..
Kaybettiğinin yerine koymaya çalıştığın insan, eğer bu zaafını biliyorsa senin canını daha çok yakabiliyor..
Onu da deneyimledikten sonra bir daha kolay kolay canın falan yanmıyor..
Çünkü kimsenin babanın yerine koyacak kadar adam olmadığını anlıyorsun..

Bir kızın babası gidince hayatından çok şey gidiyor..
En önemlisi onu bu hayatta karşılıksız seven tek erkek gidiyor..
Biri üzdüğünde "Sen kimsin benim kızımı üzüyorsun?" diyecek otoritesi gidiyor..
Çocukluğu gidiyor..
Gençliği gidiyor..
Anıları gidiyor..
Baban ölünce büyüyorsun..
Büyümek zorunda kalıyorsun..
İlk başlarda çok ağır gelen yokluğunu, hatıraları ile doldurmayı öğreniyorsun..

Bugün ben babamı kaybedeli tam 6 yıl oldu..
Akşam yemeklerinde 1 kadeh içip güzel sesiyle şarkı söyleyişini özlüyorum bazen..
Bazen kızmalarını..
Bazen annemin baban duymasın bak! tehditlerini..
Bazen bu kız aynı sana benziyor,huysuz.. dendiğinde babamın bıyık altından gülmesini..
Ona sarılıp kokusunda uyumayı..
Bazen.. bazen..
Bazen değil hep bir şeyleri özlüyorum aslında..

O benim hep eksik yanım olarak benimle yaşamaya devam edecek..
En mutlu günlerimde gözlerim boşluğa bakıp onu arayacak..
Ve belki bir gün o harmandalıyı onun şerefine tekrar oynayacağım..Ağlaya ağlaya..

Seni Seviyorum ve Özledim Baba'm..

17.12.2016









14 Aralık 2016 Çarşamba

Aşk bir hastalık hali..

Genel olarak aşk insanı olmamakla beraber bugüne kadar yaşadıklarım ve etrafımdaki ilişkilerden gözlemlediğim kadarıyla aşk denilen şey tamamen bir hastalık hali..
Grip gibi, zatürre gibi, verem gibi..
Hatta bazıları var ki..
Bildiğin akciğer kanseri..
Her hastalığın başında insanın etrafından gördüğü ilgi hoşuna gider..
Bir süre sonra her şey olağanlaşır..
Başta hoşunuza giden hastalık hali sizi ele geçirmeye başlar..
Yavaş yavaş tükenmeye başlarsınız..
Ben bu hastalıktan sağ salim kurtulmuş çok az ama cidden çok az insan gördüm..
Kimi hafif bir grip gibi atlatır..
Sonra yeniden denemek ister..
Kimisi de bir akciğer kanseri gibi atlatamaz..
Ve bütün kapılarını kapatır..
Ama sonuç hiç değişmez..
Bünye bir kere hasta olduysa ya da en azından yanına bile yaklaştıysa kendini savunmaya alır..
Önceki hastalığından ya da hastalıklarından edindiği tecrübeleri uygular..
Sıkı giyinir, cereyanda kalmaz..Vitamin alır, yediklerine dikkat eder ya da mezar yeri bakar :)
İşte aşkta aynen böyle bir şey..
Bir insanın bir kere canı yandıysa bir sonrakinde hep önlem alır..
Ama aslında hep unuttuğu bir şey vardır..
Peki sen bu önlemleri neye karşı alıyorsun?
Nereden biliyorsun karşındakinin başından geçenleri, ne hissettiğini..
Ya sen sadece grip olup karşındaki zamanında verem olmuşsa?
Ya sen verem olup karşındaki sadece griple atlatmışsa..
Ya karşındaki akciğer kanserinden ölmüş ama aslında yaşıyor numarası yapan biriyse?
Herkes kendini korumaya çalışırken aslında yanlış tedavi yöntemleri kullandığını bilmez..
Açık olun..
Ben öldüm zaten zamanında beni öldüremezsin deyin..
Ya da ben ölmedim hiç, beni öldürme deyin..

Hayatın bize yaşattığı şeyleri artık değiştiremeyiz..
Ama zamanında başkalarının yaşattıkları şeyler yüzünden bizim de başkalarının canını yakmaya hakkımız yok..
Dürüst olduğumuz ölçüde, hayat bize karşılığını verecektir..
Senin canın çok yandı diye benim canımı yakmaya hakkın yok..
Benim canım çok yandı diye, senin canını yakmaya hakkım yok..

Oyunlar, entrikalar, taktikler için bir çoğumuz çok yaşlı ve yorgunuz..
Bu enerjiyi illa bir ilişkiye harcamak zorunda da değiliz..
Kendi mutluluğumuza harcasak?
Ben son 1 yılda gördüm ki..
İnsan aslında en çok kendi ile mutlu..
Kendinizi seviyorsanız mutlaka bir çift olmanıza gerek yok..
Ya da bir çift olmak için hastalıklı bir ruh haline bürünüp adını aşk koymanıza gerek yok..

Ben hastalığımın farkına vardığımda evimin çok uzaklarındaydım..
Bir tatil beldesinde, bir kavga sırasında, gözümden yaşlar süzülürken önünde durduğum bir hediyelik eşya dükkanının kapısındaki boy aynasında kendimi gördüm..
O görüntüyü hayatımın sonuna kadar unutamam..
Hayatımda gördüğüm en hasta kadın vardı o aynada..
Akciğer kanseri son evre..
Ölecek yakında, hatta ölmüş..
Ve iyileşeceğime, ölsem de yeniden doğacağıma söz verdim..

Ve ne zaman biri bana elini uzatsa, ben o aynadaki kadını görüyorum tekrar..
Ama onun acısını bana elini uzatandan çıkarmıyorum..
Korkarsam..Dönüp gidiyorum..
Sadece o hale bir daha gelmeyeceğime emin olduğum insanla kalacağım..
Ve onunla, aynı ülkede, aynı aynaya tekrar bakacağım!

tabir-i caizse..



3 Aralık 2016 Cumartesi

Lo Ekip Survivor..

Lo Ekip ile 1 Mayıs'taki kısa Sakız tatili sonrası hemen yaz tatili için program yapmaya karar vermiştik zaten..
Benim dışımda herkes İzmir'de yaşadığı için, benim de online olarak katıldığım birkaç toplantı sonrası yaz tatili için güzergah kararı verildi..
Bu yaz ekiple Nice-Marsilya arası "Cote D'Azur" tatili yapılacak..
Oz,Deniz ve Amelie Haziran'ın ilk haftası İznik'e İzmir Kürek ekibi ile kampa geldiklerinde bende İstanbul'dan koşup gidiyorum..
Keyifli bir hafta sonu geçirirken, ekiple telefonlaşıp Ağustos ayı için Nice gidiş Marsilya dönüş uçak biletlerimiz alınıyor..
İlk firemiz Oz oluyor..
Gideceğimiz tarihler onun işlerinin en yoğun dönemine denk geldiği için ilk o eleniyor..
Kaldık 5 kız 1 erkek..
Uçak biletlerimiz hazır..Konaklama araştırmaya başlıyoruz..
Nice'de 4 gece Marsilya'da 3 gece kalacağımız evlerimiz kiralanıyor..
Nice'deki ev sahibi üzerine baya uzun geyikler dönüyor :)
Chris i damat alacağız.. Köy düğünü yapacağız.. :)
Rotamız belirleniyor..
Nice-Monaco-Monte Carlo-Ez Village-Cannes-St Tropez-Marsilya..
Altını üstüne getireceğiz Güney Fransa'nın :)
Bizim planlarımız yapılmaya devam ederken tatile 1 ay kala, hooop ülkece o talihsiz 15 Temmuz'u yaşıyoruz..
Zaten birkaç gün önce de Nice'de terör saldırısı oluyor..
Uğursuzluk bizde mi acaba diye düşünmeye başlıyoruz..
Moraller gayet bozuk..
Mod düşürmek yok diye gaz verip araya bir hafta sonu Ayvalık tatili alıyoruz..
Oz,Deniz,Amelie ve ben Ayvalık'ta buluşuyoruz..
Oz gelirken kankam Su'yu da kapmış gelmiş..
Ayvalık'ta yazlıkta olan Ateş ve eşi de bize katılıyor..
Keyifli bir hafta sonunun ardından Ateş'in eşi ile İstanbul'a dönüyorum..
Tatile kaldı 1 ay..
Planlar kesinleşmeye başlıyor..
Amelie bu konuda çok titiz..
Her güne ayrı program yapıyor.. Gezilecek yerler, mutlaka gidilmesi gereken yerler, restaurantlar.. Nereden nereye nasıl gideriz? Araba mı kiralamalı toplu taşıma mı? Son haftalar hayatımız Fransa tatiline endeksli konuşmalarla geçiyor..
Tatile 1 hafta kala 2. elenen isim Gonca..
Gonca avukat ve o dönem bir müvekkili için İzmir'de olması şart..
Ahh yaa, vah yaa diyerek listeden Gonca'yı da çıkıyoruz..
Tatile 2 gün kala..
Deniz vizem yetişmiyor diyor..
Nasıl yaaa diyerek..3.elenen isimde O oluyor..
Kaldık mı 4 kişi..
Ve aylardır beklediğimiz o gün geliyor..
Bizimkiler sabah uçağı ile İzmir'den gelecekler..
Uçak öğleden sonra ama bende erkenden alana gideceğim.
Lounge da takılırız diyoruz..
Sabah herkes birbirini arıyor..
Aman uyuyup kalıp elenen olmasın..
Bir ara Arzu diyor ki Kaldırım Gülü'ne ulaşamıyorum..
Aman Allah'ım uyanamazsa elenir geyiği yapıyoruz..
Sabah 8 gibi alanda buluşuyoruz..
Amelie doktor olduğundan aramızda tek yeşil pasaportlu o..
OHAL zamanında olduğumuz için yaklaşık 2 saat kadar çıkış işlemleri için koşturuyor alanda..
Her şeyi halledip yanımıza geldiğinde Oh bee diyoruz.. Gidiyoruz artık..
2-3 saat lounge da sohbet,muhabbet şeklinde geçiyor..
Arada da "off Gonca yaa Off Deniz yaa" nasıl gelemezsiniz diye dertleniyoruz..
Tam survivor olduk..Dönüşte Kıbrıs'ta büyük final yapalım bari diyoruz..
Birer kadeh daha içiyoruz :)
Uçak saati geliyor..
Uçağa binerken tekrar pasaport kontrolü var..
İlk ben geçiyorum..
O sırada kankam Hava ile telefonda konuşuyorum..
Bakıyorum arkamdan gelen yok..
Bizimkiler hosteslerle hararetli bir konuşma içinde..
Kapat diyorum, ben seni inince arayacağım..
Yanlarına gidiyorum..
O sırada hostesin elinde Arzu ve Amelie'nin pasaportu var..
Sizi bu uçağa alamam diyor..
Nasıl ya deyip muhabbete atlıyorum hemen..
Meğer Amelie'nin pasaportunun bitmesine 83 gün kalmış..90 gün olmadığı için alamayız diyor..
ama o yeşil pasaport zaten vize sorunu yok, hem sabah vize kontrolde niye söylemediler ki diye ardarda 100 şey söylesek de yok..
Amelie resmen uçağın kapısında eleniyor..
Hepimiz şoktayız..
Halimize gülsek mi ağlasak mı bilemiyoruz..
O sırada bir görevli sizde acil uçağa gitmezseniz burada kalacaksınız diyor..
Amelie'ye sarılıyoruz..
Sanki Amerika'ya gidiyorum da bir daha dönmeyecekmişim gibi bir vedalaşma anı..
Arzu, Amelie'ye sarılıp "Üzülme sende burada elendin, Kıbrıs'ta büyük finalde görüşürüz artık" diyor..
Kopuyoruz.. :)
Uçağa biniyoruz..
Amelie,Arzu ve ben yan yana oturacaktık..
Boş kalan yere Kaldırım Gülü geçiyor..
Yol boyunca Amelie kaldı ya havaalanında deyip, sanki ilk defa duyuyormuş gibi hayıflanıp kadeh tokuşturuyoruz..
Amelie'nin hazırladığı tatil notlarına bakıp bakıp tühh yaa diyoruz sürekli..
Ve yaklaşık 3-4 saatlik yolculuğun ardından denizin üstündeki Nice havaalanı göründüğünde diyorum ki..7 kişi çıktığımız yolu 3 kişi bitirdik..Bakalım bu tatilde neler olacak? :)
Uçağın tekerlekleri yere değdiğinde geride kalanlara hüzünlenerek hayatımızın en güzel Lo Ekip Survivor tatiline 3 kişi olarak başlıyoruz..
Ben,Arzu ve Kaldırım Gülü..
Güney Fransa'yı karış karış geziyoruz :)

Cote D'Azur..
Mutlaka görülmeli..
Bir başka yazıda ayrıntılarını anlatacağım :)





2 Aralık 2016 Cuma

15 Temmuz.. Kara Gece..

Bayram tatili yeni bitmiş..
İzmir'den yeni dönmüşüm..
İlk hafta.. dolayısı ile yoğun geçmiş..
Ramazan ayında tüm etkinliklere ara vermiş olduğumuzdan, bayram sonrası hemen hafta sonu programı yapıldı..
Cuma akşamdan Avrupa yakasına geçeceğim..
Güneş ile Bodrum'dan beri görüşemedik..
Cuma akşam yemek,muhabbet takılırız diye program yapıyoruz..
Cumartesi de Silivri'ye teyzemin yazlığına geçeceğim..

Ağustos ortası Fransa tatiline gideceğiz ekipçe..
Nedense twitter da başkonsolosu takip ediyorum..
Zaten tatil Nice'den başlayacak..
Hooop Nice'de terör saldırısı..
Lo ekip uğursuzluğu başlıyor..
Hakkımızda hayırlısı diyorum hep..
2-3 gün önce Fransa Konsolosluğu birkaç günlüğüne kapattıklarını duyurunca bütün aileye evden sakın çıkmayın diye tembihleyen ben, Cuma akşamı trafik biraz azalsın öyle geçerim diye evde oyalandıktan sonra, saat 20.00 da Ataşehir' den depomu da fullleyip hayatımın en unutulmaz köprü yolculuğuna doğru yola çıkıyorum..
Çıkmadan Güneş arıyor sürekli "Hala çıkmadın mı? Şarapları buzluğa attım.. Köprüde haber ver eti fırına atacağım.."şeklinde..
Ben nedense oyalanıyorum..
Başıma bir gelecek var belli..
Kader..
Tam o an orada olmam lazım çünkü..
tabir-i caizse..bunu da yaşamalıyım çünkü..

İnanılmaz bir trafik var..Resmen akmıyor..
Saat 21.30'da Boğaziçi Köprüsü'ne geliyorum..

Trafik durdu..
Önümde sadece 3 sıra araba var..
Ama köprüde bir şey var..Gidemiyoruz..
Köprü kapatılmış diyorlar..
Herkes arabalardan indi..
Normalde arabada sigara içmek gibi bir huyum yok ama o kadar sıkılıyorum ki camı açıp bir sigara yakıyorum..
Bir yandan snap atıyorum..Bir yandan telefonla konuşuyorum..
Bir terslik var..
O an diyorum ki.. Millete evden çıkma diye tembihledin.. Burada kesin başına bir şey gelecek..
Sosyal medyada, haberlerde hiçbir bilgi yok..Zaten sonradan anlıyorum ki.. İlk haber sanırım benden çıkıyor.
İstanbul yol durumu için twitterdan bilgi aldığımız Murat Kazanasmaz'a tweet atıyorum..
Gelecek cevabın intihar vakası ya da bomba ihbarı olacağını sandığım anda olan oluyor..
2 köprünün Anadolu Avrupa geçişi kapatıldı haberi geliyor.
Buraya kadarmış kızım, burada bir şey olacak diyorum..
Kabus başlıyor..

Önce dikiz aynasından koşarak öne doğru gelen askerleri gördüm..
N'oluyoruz ya demeye kalmadan..
"Binin arabalara herkes evine dönecek!" diye bağırmaya başladılar..
Bunlar asker olamaz, kesin terörist..Işıd mi acaba diye kafamdan binlerce şey geçmeye başlıyor..
O sırada dışarıdaki insanlar arasında fısıltı başlıyor..
"Beylerbeyi Orduevi'nde polis askerin üzerini aramaya kalkmış bunlarda ayaklanmış" diyor birkaçı..
Ben etrafta olanları anlamaya çalışırken 2-3 asker geliyor yine..
Birkaç polis görüyorum arada..
Neden müdahale etmiyorlar bu manyaklara? Ciddi mi acaba bunlar? diye düşünüyorum..
"Dönün geri..Darbe oldu!" diyor askerler..
Darbe mi?  Şaka mı bu? Kameralar nerede acaba? Ülke gündeminde bilmediğimiz ne var ki? diye düşünürken asker sayısı artmaya ve darbe kelimesi çok sık söylenmeye başlıyor..
Ayrıca nasıl döneceğiz..Arkadaki trafik Ataşehir'i bile geçmiştir..
Geri geri gidecek halimiz yok ya..
Kapana kısılmış gibi bekliyoruz..
Hemen bir tweet atıyorum..
İnstagram'a da bir foto.. Bilen varsa yazsın diye..
Ne darbesi ya bunlar darbe diyor diye..
Sonra annemi arıyorum..
Muhtemelen şu an canlı yayında olmalıyız diye düşünüyorum çünkü..
Ayrıca ölürsem son kez konuşmuş olalım..
Anne ben iyiyim diyorum.. Eee bende iyiyim diyor :)
Anne köprüdeyim ben, darbe olmuş diyorum..
Saçmalama yahu! Ne darbesi yanlış anlamışsındır sen diyor..
Allah'ım öleceğim burada annemle son telefon konuşmamıza bak..
Derken havaya ateş açılıyor..
Dışarıda gezinen herkes koşarak arabalarına biniyor..
Bir anda silahlar bize dönüyor..
Hayatımda ilk defa ölüme çok yakın olduğumu hissediyorum..
Ama biliyorum ki burada ölmeyeceğim..
Şimdi olsa hissederdim..
3 kişinin vefat ettiği, 2 kişinin aylarca yoğun bakımda kaldığı kazadan tek çizik almadan çıktım ben..
Bu savaş alanında da bana bir şey olmayacak..
Ama hayatımda ilk defa korktuğumu hissediyorum..
Sıcak bir yaz gecesinde,buz kesiyorum..

Dönüş yolundaki bariyerler yıkılıyor..
Bizi ters şeride yönlendirip "Evinize gidin, kimse evden çıkmayacak!" diye bağırıyorlar..
Hayatımın en unutulmaz anlarından bir tanesi..
Sanki bir savaş filminin ortasına bir anda atılmış figüran gibi hissediyorum..
Araba kullanıyorum ama nasıl kullandığımı bende hatırlamıyorum..
Kendimi otomatiğe alıyorum resmen..
Bu bir kabus olmalı diyorum..
En önlerde olduğum için ilk dönenlerden biriyim..
Sonrası malum..
Tanklarla insanların üstüne çıkılıyor.. İnsanlar kurşun yağmuruna tutuluyor..

Yolda dönerken kimi arasam haberi yok..
Herkes benimle dalga geçip, deli muamelesi yapıyor..
Eve geliyorum..
Sitenin güvenliğine siteden çıkanlara söyle diyorum..
Olur mu öyle şey.. Siz yanlış anlamışsınız diyor..
Yolacağım saçımı başımı..
Kimse inanmıyor.. deli muamelesi görüyorum..
Ta ki TRT'de bildiri okunmaya başlayana kadar..
Sonrasında telefonlarım susmuyor zaten..

Kuzenim arıyor..
Junior'um benim..Kız kardeşim gibi..
Hemen bize gel diye..
Başta hayır desem de evde su bile yok..
Bu manyaklar ciddiyse ölürüm bu evde diye çıkıyorum evden..
Bir yandan da tırsıyorum..
Bir çıkıyorum her yer insan..
E5 te trafik durmuş..Herkes sokaklarda...Ellerde Türk bayrakları..
Tüm marketler, benzin istasyonları, bankamatikler insan dolu..
Gece sabaha kadar kara haberleri izliyoruz..
Bizim Junior bi ara uyuyakalıyor..
Ben eşiyle nöbete devam..
Alçak uçuş yapan F16 ların bomba etkisi yaratan sesiyle bir anda ev patlayacak sanıyoruz..
Junior uyandığı gibi koşup bana sarılıyor :)
Kızım gidip kocana sarılsana diyorum..
Sinirlerimiz o kadar bozuk ki.. Arada gülüyoruz..
Sabaha kadar F16 ların patlama sesleri devam ediyor..
Sürekli ben oradan nasıl çıktım diye düşünüyorum..
Meclis bombalanıyor..İçimden bir şeyler kopuyor..
O.Ç.larıııı siz benim meclisimi nasıl bombalarsınız diye küfrediyorum içimden sürekli..
İnsanlarımız vuruluyor..
Acımız büyüyor..
Sabah yüzlerce şehit vermiş bir ülkeye uyanıyoruz..
Çok yazık.. Çok..
Vatan hainleri bunun hesabını nasıl verecek hala düşünüyorum..

15 Temmuz gecesi "birlikte güzel" olduğumuzu dünyaya bir kez daha ispatlıyoruz..
Darbe girişimini sokağa çıkarak durduran tek millet olarak da tarihe geçiyoruz..
Biz Türklerin en sevdiğim özelliği..
Tehlike anında gözümüzün karalığı..
Biz doğuştan savaşçı bir milletiz..
Görüşümüz ne olursa olsun..
Bu vatanı bölecek her haine karşı tavrımızın aynı olacağına da inanıyorum..

Sonrasında arkadaşlarımın yorumları aynı..
Ah be kızım..
Bu haberi de ilk senden aldık ya daha da bir şey demiyoruz :)
Olaylar mı beni ortasına çekiyor, ben mi olaylara koşuyorum bilmiyorum ama..
İnsanın hayatındaki en zor durumlarda, beklediği kişiden nasılsın sorusunun gelmemesinin ne demek olduğunu iyi biliyorum..
Ve ben bu tip durumlarda, zamanında altını çizdiğim kişinin direkt üstünü çiziyorum.



15 Temmuz 2016.. Saat 21.45..
Köprüde beklerken çektiğim bir foto..
ve attığım ilk tweet..


Bu da olaylar sonrasında sürekli whatsapp'tan gelen şurada bomba var burada bomba var mesajlarına sinirlenip o dönem Fransa İstanbul Başkonsolosu olan Muriel Domenach'a direkt yazdığım ve cevap aldığım tweet..
Bu tip olaylarda gaza gelmemek ve emin olmadığınız bilgileri yaymamak önemli..
Halkı saçma şeylerle gaza getirmeye çalışanların ekmeğine yağ sürmeyin lütfen..

23 Kasım 2016 Çarşamba

Bodrum Bodrum..

Biz İzmirliler için 2. plandadır..
Bizim göz bebeğimiz Çeşme'dir çünkü..
Bodrum 2. sırada yer alır..
Ama her yaz mutlaka uğranır..
Biraz denizzzz,birazzz uyku...
Bütün isteğim buydu..
Bodrum Bodrum.. denir :)

Bu sene yoğun seyahatlerimin arasında Güneş aradı..
Üzerinde çalıştığı projesi için bir süre Bodrum'da olduğunu ve müsaitsem beni de beklediğini söyledi..
Peki tabir-i caizse ne yaptı..
Hemen Google-THY enter :)
Biletler alındı. Güneş'in kaldığı otele bana da rezervasyon yaptırdı derken ben yine bir Cuma akşamı 2016 Yaz Türkiye sezonunu Bodrum'da açmak üzere yola çıktım :)
Havaalanında bir ara terasa çıkayım dedim..
Birinin bana baktığını hissettim..
Yok artık dedim..
Evlenmemiş miydi bu?
Eşi nerde ki ?
Kesin aynı uçaktayızdır bir de bununla ister misin! diye düşünürken, O, eşi ve ben aynı uçaktaydık :)
Gördüğüm andan itibaren bana bir gülme krizi geldi..
İnşallah yanlarında oturmadığımı umarak o uçağa bindim..
Evet yaz sezonunun bu kadar olaylı geçeceğinin ilk sinyalini de orada almış oldum..

Rötar vs derken Güneş'in kaldığı otele ulaştım..
Ne zamandır görüşmüyorduk..
Hooop dedikodular, hikayeler başladı..
Anlatılan hikayelere benim yorumlarım biraz acımasız olsa da, Bodrum tatili benim öngörülerimin gerçekleşmesi ile bitti ne yazık ki..
Hava yağmurlu olduğu için deniz faslını es geçip kendimizi gezmeye verdik..
Yalıkavak senin, Gümüşlük benim şeklinde..
Güneş 'in hikayesi ile ilgili ilk öngörüm tuttuğunda oteldeydik..
Kalk,kalk,kalk dedim..
Çıkıyoruz..
Oturup ağlayacak değiliz ya..
Oturduk bir bara..
1,2,3 kadeh derken ağlanarak bitirilmesi gereken bir geceyi biz kahkahalarla bitirmiş olduk..
Bir ara mekanın işletmecisi geldi yanıma..
Niye içirdin kıza bu kadar dedi..
Eee kendini aşık sanıyor çünkü dedim :)
Kaldı mı ya böyleleri dedi..
Kaldı kaldı dedim.. Ama bu da geçer :) Aramıza hoşgeldi..
Bak ağlamıyor en azından gülüyor :)
Akıllı sarhoşluk cennetin provasıdır sonuçta..
Sonra bütün gece şu şöyle olmalı, bu böyle olmalı şeklinde örnekler verdim..
Sabah uyandığımızda her şey daha eğlenceli bir hal aldı..
Çünkü Güneş'in çakır keyif olduğu anlarda ben hem iş bağlantısı için mekan sahibinin numarasını telefonuna kaydetmiştim..hemde biz otururken mesaj atan eski hayranlarının birkaçına cevap yazdırmıştım :)))
Sabah uyandığımda elinde 2 telefon mesajlara yetişmeye çalışırken, göz göze geldik..
"Eee günaydın o zaman" deyip içimden "Ardından ağlayan o kız nerede şimdiiiii, gel gör beniiii!" şarkısını söyleyerek kalkıp, hazırlanmaya gittim :)

Yalıkavak'ta dolaşırken bir anda yağmur bastırınca etrafı açık,inşaat halindeki bir çay bahçesinin çatısının altına sığındık..
O sırada bende telefonumdan bir şeylere bakıyorum..
Arkamızdan bir ses geldi..
Pardon bakar mısınız? diye
Döndüm..
50 yaşlarında bir amca..
Buyrun dedim..
Sizinle arkadaş olabilir miyim? dedi..
Ben o şokla önce etrafa bir baktım.. Bağırsam yetişecek kimse var mı diye..
Sonra adama dönüp hemen kaybolmazsan polisi ararım dedim..
Adam kayboldu..
Güneş ile birbirimize bakakaldık..
Sonra gülmeye başladık..
Bu nasıl bir manyak ya..özgüvene bak..
Bizimle arkadaş olacakmış..
Çocuk parkındayız sanki..

Hafta sonu yemekler, sahilde kahveler, akşamları kadehler şeklinde bol muhabbet ile geçti..
Pazartesi sabaha karşı İstanbul'a dönmek üzere yola çıktım..
Güneş bir süre daha işleri nedeniyle kalacaktı..
Dönerken tembihlerim anne modunda..
Kural 1-O telefondan uzak dur.
Kural 2-Acil durumda beni ara :)

Sabah 05.30 uçağında bilin bakalım yine kiminle döndüm :)
Kader işte :)) Adamın kaderinde o stressi bir kere daha yaşamak varmış :)

Bu yaz 2 kere daha gittim Bodrum'a..

Ha bu arada..
Hıdırellez dileklerimi bu tatilde suya atmıştım..
Üzerinden aylar geçti..
Hepsi tuttu..
Sadece ufak bir ayrıntıyı atlamışım..
O yüzden hepsi boşuna tutmuş oldu.. :)
Yani...Ne istediğinize dikkat edin,gerçekleşebilir..



Beni Bayıltın Yaaaa!

Üniversite yıllarında yazın İzmir'e gittiğimde Su'yun evinde çok zaman geçirirdik..
Şimdi düşünüyorum da ne işimiz varmış İzmir'de bas git yazlığa..
O zamanlarda bir garipmişiz demek ki :)

Bir gün Su, ben ve birkaç arkadaşımız otururken konu erkeklerin askerlik hikayelerine geldi..
Askerlik hikayesi derken zaten bir tanesi askerlik yapmış..
O anlatıyor bizde mecburen dinliyoruz..
Bir de komando olarak yapmış ki..
Hikayeleri bitmiyor..
Bir ara o kadar sıkıldım ki "Beni bayıltınnnn yaaa" diye ayağa kalktım..
Demez mi biz askerde onu da öğrendik diye :)
"O zaman bayılt beni daha fazla dayanamayacağım bu hikayelere" diye dalga geçerken iş ciddiye bindi..
Cidden hayatımda hiç bayılmadığım için nasıl olduğunu da merak ediyorum..
Uzmanımız hemen başladı uygulamalı anlatmaya..
Beni bayıltacak ya..
Şunu yap bunu yap diyor..
Ben yapıyorum ama arada da kahkahalarla gülüyorum..
Tabi ki sonuç başarısız oldu..
Bir ara mutfağa gittim.
Eşek şakalarına bayılırım..
Hemen Su'ya seslendim.. Planı uygulamaya koydum..
"Ben şimdi onun yaptıklarının aynısını sana yapacağım ve sen bayılacaksın. Ayılma da hemen korksunlar" dedim..
Salona geçtik..
"Sen beni bayıltamadın ama ben Su'yu bayıltacağım, görürsün" diye ayağa kalktım..
Su'yu da ayağa kaldırdım..
Boş bir alana çektim..
Bayılacak ya sözde etrafa çarpmasın..
Su ne desem yapıyor..
Son aşamada Su'yun şah damarına dokunduğumda bayılması gerekiyor..
Ve o aşamaya geldik :)
Kendimden gayet emin Su'yun şah damarına bastırdım.
Yavaş yavaş kollarımın arasına düşecek gibi oldu, ki o anda vay beee hatuna bak iyi oyuncuymuş diye düşünürken,
Su bir anda yığıldı ve gümmmm diye bir sesle kafayı parkeye vurdu :)))
O sesi duyana kadar ben oyun zannediyordum..
Gözleri açılıp kapanmaya başladı..
Bir taraftan gülme krizine girdim..
Bir taraftan da "ama gerçekten bayılmayacaktı ki" diye söyleniyorum..
Bi ara ambulans mı çağırsak diye düşündük..
Durduk yere kanka katili edecek beni şapsik.. Ben babasına ne hesap vereceğim diye de düşünüyorum tabi ben :))
Su'yu ayıltmamız yaklaşık 10 dakikamızı aldı..
Herkes bize çok sinirlendi..
Böyle şaka mı olur diye..
Evden giderken de tembihleyen tembihleyene.. Sakın birbirinizi bayıltmayın diye :)

Sonra ertesi gün İlahi adalet işledi..
Ben hiç bayılmadım diye sayıklıyordum ya..
Su'yun evinden dönerken otobüste bayılmışım :)
Şükürler olsun..the bucket list -1 daha ;)

15 Ekim 2016 Cumartesi

Seni Tanrı Bile Affetmeyecek..

Uzun bir yazı yazıp sildim..
İçimden söküp attıklarım,
Gece yarıları kabuslarla yataktan fırladığım,
Sabahları gözümü açtığımda hıçkırarak ağladığım,
Tek bir cümlenin beynimde yankılandığı günler için..
Bir şarkı  ekleyip gideceğim..
Siz okumasanız da olur..
Ben kimin okuyacağını biliyorum..
15 Ekim..
Seni Tanrı Bile Affetmeyecek..





9 Ekim 2016 Pazar

İmkansızdık..

Her şeyin yavaşça durulmaya başladığı zamanlardı..
Dalgalı denizlerim kendini durgun denizlerinin sakinliğine bırakıyordu sanki..
Bir tesadüf ile yollarımız kesişti..
Bir tesadüf bizi aynı yere attı..
Farklı yerlerden, farklı ortamlardan, farklı dünyalardan, farklı acılardan nasıl olduğunu hala anlayamadığım bir şekilde O'nun hayatının orta yerine düştüm..
İlk defa kontrolün bende olmadığı bir yerdeydim..
Ben, beni kontrol edemiyordum..
Farklı bir gezegene bir hafta sonu yolculuğu gibi oldu..
Ve ben o yolculukta ben değildim..
Kendi dünyama geri ışınlandığımda bunun bir şaka olduğunu sandım bir süre..
Olmaması ne kadar imkansız şey varsa olmuştu..
Kimdi oradaki tabir-i caizse?
Ve bu imkansızlığı uzun süre anlamaya çalışsam da anlayamadım..
Ne olmuştu?
Neden olmuştu?
Bu nasıl bir şakaydı?

Yok saymak benim doğamda vardır..
Başedemeyeceğimi anladığım şeyleri yok sayarım.
Ben bu imkansızlıkla baş etmek için çok yorgundum.
Ben kendimi anlatmak için çok yorgundum..
Gördüğü gibi kalmak en doğrusuydu..
Bu bir rüyaydı, gerçek değildi dedim.
Ve kapattım.

Aradan geçen günlerde ,bunun kapanmasına izin vermedi..
Bilerek ya da bilmeyerek..
İsteyerek ya da istemeyerek..
Bir şey yapmadı..
Bir şey yaptı..
Bir şey yapmayarak, bir şeyler yaptı..
Sakinliği, iyiliği, bazen hiçbir şey yapmadan orada durması, bazen sinir bozması,ama sürekli uzaktan izlemesi.. göndermeleri, göndermemeleri, umursamaz görünüp her şeyi bilmesi, ama aslında benim hakkımda hiçbir şeyi bilmemesi..

Ben gerçeğin tek olduğuna inanırım.
Süt beyazdır, kömür siyah..
Hiçbir gerçek hiçbir insana göre şekil alıp değişmez..
Aynı insanların değişmediği gibi..
Kim olduğunuzun bir önemi yoktur..
Bir insan bir şeyi gerçekten istiyorsa, onu yapmak için mutlaka bir yolunu bulur..

Benim hayatımda grilere yer yoktur..
Arada kalan şeyleri sevmem..
Beklemeyi sevmem..
Aklımın karışmasını sevmem..
Çocukken bile gerçekten istediğim şeyi "sadece 1 kere" söylerdim.İkincisi asla olmazdı..
Ya hep, ya hiçciyim ben..

Net insanları seviyorum! Brüt olunca aklım karışıyor.. :)
Bir insanın gerçekten söylemek istediği şeyleri söylememesini anlamıyorum..
Oyunlardan,taktiklerden, göndermelerden nefret ediyorum..
Bir konu üzerine çok düşünmeyi sevmiyorum..
Hayatın sürüklediği noktalarda en iyisini yaşamak, en huzurlu anı seçmek için dolanıyorum..
İçinden çıkamadığım durumlarda üzülüyorum.
Ve üzülmeyi sevmiyorum..
Yeterince üzüldüğüme inanıyorum çünkü..
Fazlasını istemiyorum..

Ve ben aklımın karıştığı noktalarda gidiyorum..
Eğer bakmazsam, görmeyeceğimi biliyorum.
Evet,
Benim tek sarhoşluğum..
Ben gidiyorum..

Ekim 2016




5 Ekim 2016 Çarşamba

Aşk Bitti..

Ben hiç aşk insanı olmadım,olamadım..
Genel olarak yapım çok sevgiye müsait değil zaten..
Öyle herkesi seviyorum, dünya güzel, insanlar güzel saçmalığına inanmıyorum..
Sevdiklerimi çeker çıkarır, gerisini çöp sayarım..
Sevdiğim insanları çok sever, sevmediklerime hayatı zindan ederim..
Bunu sözle falan yapmama da gerek kalmaz..
Yüzümden okunur..
Hoşlanmadığım hiçbir şeyin suratına dahi bakmam..
İnsan, hayvan, eşya,çocuk,elbise,bina vs vs..
Sevdiğimi de alır baş köşeye oturturum..
Hep gözümün önünde olsun isterim..
İnsanlara ısınmam çok zor olmakla beraber, soğumam ışık hızında olur..
Kredisi sonsuz birkaç kişi dışında hayatımdaki herkesin üzerine tek kalemde çizik atabilirim.

Bir de bunun aşk boyutunu düşününce, düşündüklerim tam da korktuğum gibi oldu..
Hayatımda "O" hatayı bir kere yaptım..
Bir daha da yapmayı düşünmüyorum demeyeceğim..
Bir daha olmamasını diliyorum sadece.
Ama bu bir döngü..

Ben aşkla hayatı güzelleşen çok az insan gördüm..
İlk günler çiçekler böcekler şeklinde, bahar havasında geçen günlerin şaşmaz bir sırayla önce sonbahara, sonra kara kışa döndüğünü çevremdeki ilişkilerde de çok izledim..
Hele bir de dış faktörler etkinse "Cehenneme Hoşgeldiniz" :)
Nikahlarda Evettttt diye çığlık attıklarında,içimden "Hııı hııı evett :) göreceğiz 2-3 seneye derim"
Hiçbir şey olmasa bile monotonlaşan evliliklerinde yok olup giderken insanlar, aşktan değil sadece alışkanlık ve ortak sorumluluklarından dolayı devam ettiriyorlar evliliklerini..
Çok cesur olanlar ayrılıyor..
Ayrılık bir kurtuluş mu hayır..
Sonuçta bu bir döngü..
Bir gün bir yerden, farklı bir boyutta tekrar dahil oluyorsun sisteme..
Sadece önceki ilişkilerin hangi rolde devam edeceğini belirliyor..
Canı yanan mı? Can yakacak olan mı?

Aşk için çıldıran yakınlarıma anlam veremiyorum çoğu zaman..
Neden mi? Eğer biterse, ki genelde biter..

Sadece ortalamada 3 ay ayakları yerden kesilecek diye, (ki bu bile çok az kişiye nasip olur, öyle herkes herkesin ayağını yerden kesemez,kimi zaman 3 ay bile sürmez) sonrasında çekilecek acıya,
Sizi en sevdiğini sandığınız insanın aslında sizi hiç sevmemiş olduğunu,
Aslında aşk sandığınız şeyin karşılıklı ego tatmini olduğunu anlamaya,
Yüzünü ezbere bildiğiniz insanı zamanla flulaşan bir görüntü ile hatırlamaya,
Kıskanıyor çünkü beni seviyor diye avutmalarınızın, karşınızdakinin kendine özgüven eksikliği olduğunu,O beni kıskanıyorsa bende onu kıskanırım diye sidik yarışına dönüştürdüğünüz ilişkinizin aşk değil de bir girdap olduğunu  farketmeye,
Sokağın, marketin,ofisin, arkadaşlarınızla eğlenmeye gittiğiniz barın ortasında birden hıçkıra hıçkıra,Trafikte dörtlülerinizi yakıp arabanızı emniyet şeridine çekip katılarak,Güle oynaya en sahte maskenizle evinizin kapısını açtıktan sonra sokak kapısının arkasına oturarak saatlerce,Bir saksıya, bir fotoğrafa, bir nota bakarak sabaha kadar ağlamanıza,
En alakasız ortamlarda, en alakasız muhabbetlerde sadece onu hatırlatacak tek kelimede paralel evrene geçmenize,
Evlere, şehirlere sığamayıp sürekli elinizde bir bavul oradan oraya koşturmaya,
Nefessiz kalsanız da durursam ölürüm mantığıyla yaşamanıza,
Tek bir karede, tek bir haberde manevi acınızın fiziksel acıya nasıl dönüştüğünü tecrübe etmenize,
Saç diplerinizin yanarken saçlarınıza düşen ilk akları o anda anlamanıza,
Çevrenizdeki her karşı cinsi düşman belleyip, ilk atakta canını yakmanıza,
Ömrünüzden ömür, neşenizden neşe gitmesine ve buna rağmen en sahte mutluluk nasıl yaşanır bunu öğrenip, çevrenizdeki herkesi o enerji alanına alıp kandırmanıza,
Olmadık zamanlarda gözlerinizin uzaklara dalıp dolmasına,boğazınız yanıp tam bir damla yaş düşecekken sebepsiz bir kahkaha atıp kendi kendinizi kandırmanıza,
Bir şeyleri kurtarmak istemenizin gurursuzlukla adlandırılmasına,
Hayatta en çok istediğiniz şeyi, artık her şeyin bittiğini anladığınız için kendi ellerinizle yok etmenize,
Kabuslarla dolu geceler geçirmeye..
.................

DEĞER Mİ?
Bence değmez..
O yüzden, artık aşık olmalısın diyen arkadaşlarıma sinirlenmem bundandır..
Ben kimsenin bu kadar değerli olduğunu düşünmüyorum.

Aşk bir insanın ömrü boyunca yaptığı hataların diyetidir..
Ve herkes bunu günü geldiğinde öder.

Bu yazıyı bloğa gönderdikten sonra,
En sevdiğim  Jehan Barbur şarkısını dinleyeceğim..
AŞK BİTTİ..


2 Ekim 2016 Pazar

Hıdırellez..

İzmirliler için önemlidir..
Tam bir bayram havasında kutlanır..
Çocukluktan itibaren bu ritüelle büyürüz çünkü..
Hıdırellez gecesi herkes sokaklardadır..
Ertesi günde genelde İzmir fuarında Romanların eğlencesi olur..Ona gidilir..
En azından benim çocukluğumda öyleydi..
Gece eğlence başlar..
Tüm sokaklarda ateşler yakılır, üzerinden atlanır..
Yaralanma vakaları fazla olur :)
Mahalleler arası en büyük ateş bizim yarışı vardır..
Bir sene hiç unutmuyorum..
Bizim mahallede Ses Sistemleri satan bir dükkan vardı..
Hıdırellez gecesi kocaman bir ateş yakıldı..
Bu dükkanın sahipleri de öyle bir müzik sistemi kurdular ki sanırsınız Tarkan konsere gelecek..
Sokağa sandalyeler masalar atıldı..
Komşuların hepsi eski..
Herkes birbirini tanıyor..
Babalar içki sofrası kurdu..
Anneler çiğdem çitledi, dedikodu yaptı :)
Çocuklar dilediğince eğlendi..
Öyle bir eğlence yapıldı ki.. Yan mahallelerde bizim sokağa akın etti.
Bir sürü insan eller havaya modunda ateşten atladı.. Gül fidanlarına dilekler asıldı..
Eğlence gece geç saatlere kadar devam etti..
Lise döneminde ise okulun bulunduğu sahilde olurdu herkes..
O akşam oraya herkesi göreceğini bilerek gider,
Ona göre ayrı bir özen gösterirdin :)
Süs püs manasında yani..
Bütün gün formalı gördüğün insanları, farklı göreceksin sonuçta :)

İstanbul'a taşındığımdan beri eksikliğini en çok hissettiğim şeylerden biridir Hıdırellez..
Birkaç kere İzmir'e kaçma fırsatı bulsam da çoğu zaman gidemedim..
Bir keresinde de Ahırkapı'daki şenliklere gidip, trafikte daralınca bir daha gitmeme kararı aldım. :)

Her sene dilenen dilekler genelde aynı..
Aşk, sağlık, huzur, başarı, para vs.
Yaklaşık 7-8 sene önce benim gül dalına astığım dileğimi, o dönem beni seven ama bir türlü açılamayan bir arkadaşım ben gittikten sonra gidip, astığım yerden alıp açmış..
Ve bunu bana bu sene itiraf etti :)
"Kas kafalı dedim.. Demek ondan olmuyor dileklerim :)"
Hayır kendi evlenmiş ben evde kaldım bir de :)))
O yüzden bu sene oturup çok ayrıntılı çizdim :)
Yahu madem isteme hakkım var..
Her şeyi isteyebilirim sonuçta..
Parayla değil ya..
Bir A4 e tek tek çizdim..
Şu olsun ama yanında şu da olsun..
Bu olsun ama yanında bu da olsun diye..
Sonra gidip bir gül dalına astım..
Sabahta erkenden uyanıp, sabah alışverişini getiren apartman görevlisine yakalanıp rezil olmadan gidip astığım yerden aldım.. :)
Ve kırmızı kesesi ile 1 hafta çantamda dolaştırdım..
Dedim ki..
Ben bunu nerede denize atarsam, bu dilekler orada olmaya başlasın..
Ve her şey 2 hafta sonraki Bodrum tatili ile start verdi..


Bahar oldu aman
Al kese astım gül dalına
Adadım yarin adına

İki göz oda..
......
Ağlama hıdrellez
Ağlama be bana
Acı ektim yerine
Aşk yeşerecek
Başka bahara..







1 Ekim 2016 Cumartesi

Okunası Seri.. Fi - Çi - Pi - Azra Kohen!

Kitap okumayı severim..
Belirli dönemlerde peş peşe, nefes almadan kitap okur..
Bazen 1-2 ay elime kitap almam..
Her şeyi ya hep ya hiç yapmamdan kaynaklı biraz..
Yine kitap okuma krizim tuttuğu dönemlerde kendisi ile ünlü bir kitabevinin online satış sitesinde tanıştık..
2015..
Fi ve yanında yaklaşık 10 tane daha kitap siparişim bir Cuma günü kargo ile geldi..
Fi ince denemeyecek kalınlıkta bir kitap..
Kitaplar arasında elim ilk ona gitti..
Belki ismimin ilk iki harfi olmasından sebep :)
Cuma gecesi..
Bir 10 sayfa okur uyurum derken..
Sabah ezanı okunduğunda gözlerim kapanma aşamasına gelirken inatla okumaya devam ediyordum..
Ertesi akşam kitabın son sayfasını okurken "Aman Allah'ım bitiyor.." diye hüzünlendiğimi hatırlıyorum..
Ayrıca ben 6,5 aylık, bekleme sabrı pek olmayan bir insanım..
İnşallah Çi'yi çok beklemeyiz diye dua etmeye başlıyorum.
Nitekim bir süre sonra Çi çıkıyor..
Alınıyor yine aynı gün bitiriliyor..
Bu sefer Pi'nin yolu gözlenmeye başlanıyor..
Pi tam bir yolculuğa çıkacağım gün piyasaya çıkıyor..
Normal şartlarda o kalınlıkta bir kitabı yanımda taşıyacağımı pek hayal etmezdim..
Tatiller için genelde daha az ağırlık yapacak kitaplar seçerim çünkü :)
Bugüne kadar uzun yolda yanımda taşıdığım en kalın kitap olarak da benim tarihime geçecek sanırım..
Ve hala salonumun ortasında sehpada dururlar..
Bazen kafam bozulduğunda, ruhum sıkıldığında birini alır rastgele bir sayfa açar okurum..
Oyun gibi.. "Bugünün sana mesajı bu" derim :)

Bazı kitaplar vardır.. Çok seversiniz..
Benim Fi-Çi-Pi üçlemesi ile bağım diğer sevdiğim kitaplara göre çok daha farklı..
O kitaptaki karakterler benim sanki..
O kitabı ben yazdım sanki..
O kadar benden ki..
Kendi hayatımın karışık olduğu bir dönemde, gönderilmiş bir işaret sanki..
Biri bunu benim için yazdırmış olmasın sakın diye düşündüğüm anlar çok oldu..
Kitabın konusu ne deseler tek bir şey söyleyemem..
Her şey var..
Aşk,nefret,tutku,din,inanç,siyaset,toplum vs vs..

Azra Kohen'in kitapta anlattığı gibi,
Herkesin dünyada olması gereken bir yer, uğruna çalışması gereken bir amaç var..
Ve sen o amacı bulana kadar acı çekersin..
Her şey bir tohumu toprağa ekmekle başlar..
Ve biz olduğumuzda tamamlanır..

Ve benim bu blogu yazma nedenimdir o kitap..
Tabi ki ben bir yazar değilim..
Ama ne ile mutlu olduğumu ben biraz da Azra Kohen sayesinde çözdüm..

Benim içimde biraz Duru var..Şımarık..
Biraz Bilge var.. Soğukkanlı..
Bazen Eti var.. Ketum..
Can'a benzeyen karakterler tanıdım..
Deniz'e benzeyen..
Özge gibi arkadaşlarım oldu..
Ali gibi de..
Kitap bana zor zamanımda ne yapıyorum ben? dedirtti..
Ve yolumu değiştirmeme yardımcı oldu..
İnançlarımı sağlamlaştırdı..
İşte tam da benim inandığım şey bu dedirtti..
Bilmediğim konularda öğretti..

Kitap tavsiyesi soran her arkadaşıma ilk bu seriyi okuyup okumadığını soruyorum..
Okumadıysanız lütfen okuyun..
Kendi farkındalığınız için..
Size bir roman havasında sunulan gerçekleri lütfen sizde farkedin..
Su gibi bir seri..


Yeni kitabını sabırsızlıkla bekliyorum..
Kalemine ve ruhuna sağlık Azra Kohen!
Sen de iyi ki varsın!







30 Eylül 2016 Cuma

Le Ekip - Lo Ekip.. Ekip gibi ekip :)

Almanya tatilinden yeni dönmüştük ki, Oz bir broşür attı.
"Fig Fig 29 Nisan-1 Mayıs Sakız'da roket savaşları festivali var. Benim arkadaşlar gidiyor.Onların da arkadaşları gelecek.Baya güzel bir organizasyon gidelim mi?" dedi.
Tabi ki gidelim soru mu bu da yani..
Bu sefer her şey tek bir EFT ile çözüldü.
Tur şirketi her şeyi ayarlamış zaten..

28 Nisan doğum günüm.
2016 yılını İzmir'de karşıladığım gibi doğum günümü de İzmir'de geçirmeye çok önceden karar vermiştim zaten..
O tarihlerde iznimi ayarladım ve düştüm İzmir yollarına..
Kutlamanın ertesi günü Oz ile Çeşme'ye geçtik.
Ekiple limanda toplanacağız..
İlk biz gitmişiz..
Deniz,Arzu ve Gonca geldi..
Deniz ile Oz liseden arkadaş. Deniz ile Arzu üniversiteden, Gonca ise spordan arkadaşları..
Ben başta tedirginim..
Çünkü kendimi biliyorum..
Ya sevmezsem kızları?
Hayır olan Oz'a olacak..
Feribot saatine kadar çaylar kahveler şeklinde ilk muhabbetler başlıyor..
Daha önce Oz'a gönderdiğim 2 videonun geyiği dönüyor..
Özellikle Hacı Amca :)
Bilirsiniz belki, şu hacı kıyafeti ile Demet Akalın'ın şarkısını söyleyip dans eden adam :))
Oz fena taklidini yapıyor..
Sürekli "yapsana yapsana" diye yalvarıyoruz :)
Sakız sokaklarında koca adamı dansettiriyoruz :)

Sakız'a geldik..
Bütün İzmir'de gelmiş sanırım..
Kiralık arabalarımızı alıp otelimize geçtik..
Tur şirketinin sahibi Deniz'in arkadaşı..
Bizim turla gelenler 2 otele yerleştirildi..
Bizim ekip aynı oteldeyiz..
Yarın Amelie de gelecek, bugün o çalışıyor dediler..
Ee gelsin onu da görelim :)
Amelie de, Deniz ve Oz'un kürek topluluğundan arkadaşı..
Yani ekibin ortak noktası Deniz :)
Deniz uyursa, herkes ölür modu :)

Bizim odanın önünde bir balkon var..
Deniz'le yarın gece roket savaşlarını buradan izleriz diye konuşurken,
Oz bakın buradan da izleyebilirsiniz diye balkondan sarkıp aşağıya uzatıyor elini..
"Nerden?" diye atlıyoruz hemen Deniz'le.
"Salaksın Oz ya.." :)))
Tahmin ettiğiniz gibi hareket çekiyormuş meğer :)
Akşam yemeği için toplanıyoruz..
Yemek kaba tabirle taaa cehennemin dibinde ayarlanmış..
Yolda açlıktan arabadan mı atsam kendimi falan diye düşünüyorum :)
Neyse sonuçta güzel bir Yunan tavernasına geliyoruz..
Acayip kalabalık, biz çok açız ve Yunanlar her zamanki gibi serviste çok yavaş..
Yemeğe o kadar konsantreyiz ki..
Dans eden insanları sadece izleyebiliyoruz..
Tam ohh karnımız doydu, kalkıp bizde 1-2 göbek mi atsak derken hadi otele dönüyoruz deniyor..
Sakız küçük ama karışık bir ada..
Ekiple dönmezsek oteli bulamayacağımızdan endişe ettiğimiz için bizde erkenden otele dönüyoruz..

Ertesi sabah kahvaltıdan sonra merkeze iniliyor..
Öğleden sonra Lagada'ya yemeğe gidilecek..
O saate kadar boşuz..
Önce merkezde gezilecek..
Sonrası için Oz'la ikimiz denize girmek için hazır ve kararlıyız.
1 ay önce Dedeağaç'ta giremedik çünkü..
O zaman da kararlı gitmiştik, ta ki tepemizdeki kara bulutları görene kadar sürmüştü kararlılığımız..
Çeşme'den feribot geliyor.
Kızlar Amelie'yi alıp gelecekler limandan..
Merkezde park yeri problem..
Biz arabaya park yeri bulana kadar kızlar bir cafeye oturmuşlar..
Amelie gelmiş, onunla da tanışıyorum.
Masaya bir erkek daha eklenmiş..
"Tanıştıralım, Kaldırım Gülü" diyorlar. Az önce kaldırımda karşılaşmışlar :) Deniz ve Arzu'nun üniversiteden arkadaşı.
Ve aslında Sakız'daki o cafede, o an hiçbirimiz farkında olmasa da kader ağlarını örüyor ve Pis Yedili ilk kez toplanıyor :)

Lagada'da yemek faslı sırasında Oz ve ben "Merhaba Yaz" deyip deniz sezonunu açıyoruz..
Akşam Roket savaşları var..
Yemekten sonra bir markete uğruyoruz..
Akşam gösteriyi izlerken otelin terasında içeçeğiz..
Sanırsınız ülkede içki yasaklanacak.. yada hepimiz alkolik..
Stokluyoruz, yanında envai çeşit atıştırmalığı ile..
Otele dönüp gösteri saatini beklemeye başlıyoruz..
Ve ekibin ilk bahtsızlığı kendini gösteriyor.
18. yüzyıldan beri yapılan roket savaşları, bu sene biz oradayken iptal ediliyor :))
200 senelik gelenek sanırım sayemizde bozuluyor..
Sadece evlerden atılan birkaç havai fişekle aydınlanıyoruz..
Her atıldığında da aacaba başlıyor mu diye de umut ediyoruz..
Gece Yunanlıların kutsal günü sayıldığı için tüm halk süslenip püslenip kiliseye ayine gidiyor..
Bizde otelde sıkılıp kendimizi merkeze atıyoruz..
Yolda bir ambulansın yanındaki 2 adamla muhabbet ediyoruz..
Neden iptal edildiğini falan anlatıyorlar..
Biri yakışıklı :) Oz beni dürtüyor.. Kaşlar gözler oynuyor :))
Niko.. Başka bir hikayede belki anlatırım..
En son haber aldığımızda şehir merkezine gidiyordu..
6 aydır dönemedi sanırım :)))

Bir ara kiliseye girip paskalya yumurtalarımızı da almayı ihmal etmiyoruz :)
Hatta o yumurta, şu an tam karşımdaki mutfak masasının üzerinde kırmızı ambalajıyla bana bakıyor..

Sakız, tamamen yeme-içme-muhabbet modunda geçti..
Deli gibi yiyip içip, "iyi yedik, güzel yedik,valla güzel yedik" diye birbirimizi destekledik :)
Mythos ya en sevdiğim bira.. Bir tane daha alayım ben modundayım hep :)
Dönüş yolunda festival gecesinden kalanları feribotta atıştırmaya başlıyoruz..
Bir ara gözümüz Oz'a takılıyor..
Kuruvasanın içine portakallı kurabiyeyi koymuş, ağzına atarken yakalıyoruz..
Kuruvasanın çikolatası bittiği için tat versin diye yapmış-mış-mış :)))
Çeşme limanında vedalaşıp dağılıyoruz..
Hepsi İzmirli..
Bende İzmir'de bir gün daha geçirip ertesi akşam İstanbul'a dönüyorum..

Ertesi hafta, fotoğraf paylaşımı için kurulan whatsapp grubunda herkes evine döndüğünde ilk tohum atılıyor..
Bu yaz hep beraber yurtdışına tatile mi gitsek?
Ve yaz tatili için hemen hazırlık aşamasına geçiliyor..
Ve asıl hikayeler o süreçte başlıyor :)

2016'nın bana kazandırdığı diğer güzel insanlar..
Deniz, Amelie, Arzu, Gonca, Kaldırım Gülü..
Herkes gezenti..
Bu yaz birlikte çok zaman geçirdik..
Çok eğlendik..
İyi ki varsınız..
Tatile gidelim mi? ;)



29 Eylül 2016 Perşembe

Oz! Ağlama duvarı, seyahat kankası :)

2016, 2015 i silmek için lütuflarıyla geldi..
Resmen "2015'e dayanabildiğin için seni ödüllendiriyorum.. Buyur 2016 senin yılın olsun.. Sana istediğin çoğu şeyi vereceğim.. Güzel insanlar,tatiller,yeni şehirler, yeni ülkeler,sevdiklerinle bol vakit,bu bir masal mı diyeceğin anlar..vs. vs. Arada geriye dönüp baktığında gözlerinde dolacak belki ama, seni 2015 kadar ağlatmayacağım." dedi.
2015 senesine belki ilerleyen zamanlarda değinirim..

Oz!
2016'nın bana getirdiği güzel insanlardan ilki..
Aslında daha önce de tanışmıştık ama o dönem Oz'un benden hiç haz ettiğini söyleyemeyeceğim :)
2015 sonlarından başlayarak her ay düzenli olarak hafta sonları yada tatil yapılacak her fırsatta İzmir'e Su ve Hava'nın yanına kaçmaya başlamıştım.
Oz, Su'nun kankası.. ya da ağlama duvarı da diyebiliriz..
Karşı cinsten olup dost olabilecek ender kitleden..
Otomatikman kankamın kankası benim kankam, ağlama duvarı da benim ağlama duvarım mantığıyla Oz'un derdine bir dert daha eklendi..
Oz nişanlı, nişanlısı uzak bir ülkeden..
Dolayısı ile o da biz bekarlarla bir arada takılıyor hep..
Hatta öyle ki.. Onun işi İstanbul bağlantılı olduğundan bir dönem, bir hafta İstanbul'da, bir hafta İzmir'de bir hafta başka şehir yada ülkede gezer hale geldik :)

2016 seyahatlerimin bir çoğunda Oz ile beraberdik.
İlk olarak 1 Nisan'da Yunanistan ile (Dedeağaç,Kavala,Selanik) ile başladık..
O rotaya daha öncede 2 kere gitmişliğim vardı ama bu sefer benim için biraz farklıydı..
Korkularının üstüne yürürken yanında güvenilir birini istersin ya..
Hafızamı geri sarıp, üstünü örttüğüm şeyler su yüzüne çıkmaya başladıkça,
Ben anlattım, Oz dinledi..
"Affedersen unutacaksın" telkinini hep yeniledi..
O bölgeyi iyi bildiğimden, en güzel yerlerde yemek yedik, muhabbet ettik,gün batımına karşı kadeh kaldırdık, Kavala'da gece hayatı(!)na karışmaya çalıştık başaramadık :), Selanik' te festivale katıldık..vs. vs.
Keyifli bir hafta sonuydu...
Pazar gecesi dönüş yolunda  konu Almanya'dan açıldı..
"Bira festivali geçen sene çok güzeldi, Nisan' da Stuttgart' da yapılıyor" vs. diye konuşurken,
Ben uçak bileti bakmaya başlamıştım bile..
Festivale tam 2 hafta vardı..
Orada kalacağımız arkadaşımızdan bilgi alındı vs.
Nisan ayı planına Almanya eklendi.

 2 gün sonra,yani Salı günü Oz aradı..
Oz bana Fig Fig der..
Dolayısı ile onun sayesinde tanıştığım insanlar da öyle derler :)
"Fig fig, ben Cuma Münih'e gidiyorum fuar için,fuarı gezip Cumartesi'de Stuttgart'a geçeceğim.Geliyor musun?"
Tabi ki geliyordum soru mu bu :)
1 saat içinde Münih gidiş,Stuttgart dönüş, Münih-Stuttgart arası tren biletlerimiz alınmıştı.
Konu tatil olunca fena hızlı organize olabilen insanlardık sonuçta..

Cuma günü ben İstanbul'dan o İzmir'den yola çıktı ve Münih'te buluştuk..
Tam şehrin merkezinde bulunan otelimize gittik.
Oz, bir şirkette yönetici.
Fuar zamanı olduğu için Münih'te tüm oteller dolu, ama bizim yerimiz ayrılmış..
Resepsiyondaki çocuk benim pasaportumu işlerken
"Hanım efendinin ilk Almanya seyahati olduğu için odanızı upgrade ediyoruz. Size bir suit vereceğiz. Odadaki mini bar da kullanımınıza açık.." dedi..
Tekrar sorduk.."Mini bar dahil mi?" "Dahil."
Türk'üz oğlum biz..Siler süpürürüz mini barı.. Çıkışta otelin 5 katı ödemeyelim sonra :))
Odaya çıktık... Dublex bir daire..
Girişte klasik, sağda banyo.
Salon gibi bir yere giriyorsun, köşe koltuk..
Yanında çalışma masası..
Duvarda LCD TV..
Üst kata çıktık..
Yine bir kanepe, karşısında duvarda LCD TV..
Birbirimize bakakaldık..
Oz "Çakala bak sen bize kanepeli odayı vermiş olamaz değil mi?!" diye söylenirken bir taraftan kanepeyi yatak oluyor mu acaba diye çekiştiriyor.
Bende o arada "Alt kattaki kanepe açılıyor mu acaba? Eee çarşaf yastık vs. yok.." diye söyleniyorum..
Yok bu böyle olmaz inelim odamızı geri isteyelim diye alt kata inmiş, kapıya yönelmiştik ki..
Diğer kapıyı gördük :))
Yatak odası..
Mini bar her çeşit içki ile dolu..
Adam bedava dedi ama burada çok içki var..
Hepsi mi bedava?
Teyit ettik.. ve barı ertesi sabah çıkışa kadar silip süpürdük :)

Gece otele döndüğümüzde bir şarap açtık..
Oz da telefonundan müzik açtı..
Muhabbet ediyoruz..
Bir şarkı çalmaya başladı..
"Aaa ben bu adamı biliyorum.. Neydi adı ya? Amerika'da yaşıyor.. Hatta benim Doğan'da çalıştığım dönemde bana konser bileti gelmişti. Bir arkadaşım da çok severdi.. Ayasofya' da konserine gitmiştik.........."
Oz "Tek bilet" dedi.
Gayet ciddi "Hayır ya çift bilet gelmişti" dedim..
Oz "Salaksın Fig Fig ya.." diye gülmeye başladı.
Ve o anda bende anlayıp gülmekten katıldım.
Adam,  Ömer Faruk Tekbilek
Oz "Tekbilek" demiş. :))
Yaklaşık bir saat boyunca aklımıza her geldiğinde güldük..
Hala da güleriz :)

Almanya hiç gitmeyi planladığım bir yer değildi.
Ama iyi ki denk gelmiş ve görme şansım olmuş.
Münih'e bayıldım..
Yeşili bol bir ülke..
Hele İngiliz bahçeleri.. Git orada huzurdan öl.
Belki başka bir yazıda tüm ayrıntıları ile gezdiğim yerleri de anlatırım..
Fırsatınız olursa mutlaka gidin..

Stuttgart'a ne mi oldu?
O da başka yazıya inşallah..

İşin özü..
2016'nın ilk güzel insanı Oz!
Oz yakında evleniyor..
Çok mutlu olması ilk dileğimiz..
İyi ki hayatımdasın dost insan :)










28 Eylül 2016 Çarşamba

Seçilmiş Kız Kardeşler - TOPRAK

Sene 2000..
Üniversitenin ilk günü..

Toprak..
Hemen arkam sıramda oturuyor..
O gün derste başladığımız muhabbet taa bugünlere kadar geliyor..
Onun da ailesi şehir dışında..
Tek çocuk..
İkimizde aynı tipiz..
Süslü kategorisinden..
Her gün mutlaka kuaföre gidiliyor..
Saçlara fön çektiriliyor..
Okula öyle geliniyor..
Deli gibi alışverişler yapılıyor..
AVMler talan ediliyor..
Hiç unutmam bir gün ikimizde de para yok..
Neden yok onu bilmiyorum ama..Şu an bile şaşırdım,niye yoktu ki :))
Sınıfta iyi geçindiğimiz, derslerde geyik yaptığımız için genelde birlikte dersten atıldığımız bir arkadaşımız var..
Gittim ona "Bize 20 TL lazım..Borç versene" dedim..
"Ne yapacaksınız kızım 20 yi 10 TL vereyim" dedi..
"Olmaz zaten 10 TL ikimizin fön parası, önce kuaföre gideceğiz!" dedim :))
Çocuk gitti bizim için birinden 10 TL de borç aldı :))
Ertesi sabah ödedik tabi :)))

Üniversite döneminde Mecidiyeköy'de oturduğu evi, mezun olunca benim Yeşilçam Sokaktaki Mabed'in o tarafa taşıyınca bir de komşu oluyoruz..
Sürekli bir aradayız..
O dönemki sevgilisi,şu anki eşi ile bakkala ekmek almaya çıksalar bana geliyorlar..
Ekmek de yalan oluyor bakkal da..
Hemen sofra kuruluyor :))
16 sene boyunca birlikte yapılan tatiller, organizasyonlar,olaylar olaylar..
Hepsinde var..
Kadim dost.
Sırdaş..

Toprak..
Toprak gibi sağlam..
Her daim tepki vermez.. Ama verirse deprem oluyor sanabilirsiniz..
Bir anda yerle bir edebilir her şeyi..
Saatlerce aralıksız gülme krizlerine girdiğim ender insanlardan..
Üniversite döneminde çok yüksek sesle güldüğü için sayesinde herkes tarafından tanınıyorduk..
Ama öyle bir gülme ki, kampüsün diğer ucundan duyulur sesi..
O yüzden biriyle dalga geçtiğimde Toprak sayesinde deşifre olmamak elde değildi..
Farkettiği anda gülmekten katılıyordu..
Bende yanlış anladın sana gülmüyor diye durumu toplamaya çalışmadım zaten hiç :)
Okulda çoğu kişinin kabusu haline gelmiştik bir dönem..
Hatta  çocuğun birinin, bir sabah kantinde "Sizden nefret ediyorum" diye elindekileri çöpe atıp gitmesini hala unutmayız :)
Ben okulu yarım dönem uzattığım halde, Toprak kankalığa yakışmayacak bir hareketle okulu bölüm 2.si olarak bitirdi.
Bunu yazacağım evet..
Aslında hakkı 1.likti ama torpille dekanın kızının notlarını değiştirip onu 1. yaptılar..
Ben sinirimden çıldırırken,Toprak boşver ya 1. olsam ne olacak edasında oldu hep..

Toprak genel olarak sessiz görünür..
Ama inanılmaz eğlencelidir.
Vefalıdır..
Zor günde gel demeden çıkıp gelenlerdendir..
O da çok inatçıdır..
16 senedir başladığı hiçbir şeyi yarım bıraktığını görmedim..
Özellikle konu diyet, yeme-içme vs. ise..
Hatunda tam bir asker disiplini var..
Benim gibi soğukkanlı ve rahat insanın böyle bir kankası olması ilginçtir..
O da benim tam tersimdir..
Acelecidir.. Paniktir..Planlıdır..
Önemli bir iş için 1 saatlik yol gidilecekse o 3 saat önceden yola çıkar..
5 saat önceden de herkesi ayağa kaldırmış olur zaten..
İyi bir dinleyicidir..
Saatlerce anlat o dinlesin..
Genelde içtiğimiz gecelerin sonu hep aynı konuya bağlansa da çok eğleniriz..
Hem de çok..

Üniversitede sürekli takıldığımız bir köy kahvemiz vardı.
Bildiğiniz kahve ama..
Amcaların gittiği..
Biz 3 kız gider sobanın yanındaki masaya kurulur.. Çaylarımızı söyler, kağıt oynardık..
İmzalarımızı başkaları atıyor tabi ki..
Bir gün inşaat dersi var..
Biz yine kahvedeyiz..
İmzamızı atacak arkadaş aradı..
"Hoca sizi çağırıyor.."
Yakalanmış şapşal :)
İnşaat kürsüsüne giderken kantinin olduğu binadan geçiyorsun..
Kantine daldık..
Elinde proje olan diğer sınıflardan projeleri kaptık önce..
Hesap verirken, bari elimizde bir proje olsun diye..
Derse geç kaldık ayağı yapacağız çünkü..
Bu arada yakalandığımız hoca dekan yardımcısı :)
Bize odasında sağlam bir nutuk çekti önce..
Türkçesi; ağzımıza etti :)))
Derse girin şimdi dedi..
Gittik yerimize oturduk..
Çizime başlayacağız..
Hoca dedi ki "Birbirine paralel 2 tane bilmem kaç cm.lik çizgi çizin"
İyi de bizim T cetvelimiz yok.. 2 tane düz cetvel bulduk kantinden geçerken :) sadece onlar var.
Cetvelleri kağıdın üzerinde birleştirip,Toprak'a dedim ki..
"Bak şimdi,cetvelleri aynı anda aynı hızla birbirinden uzaklaştırmaya başlıyoruz. Ben dur diyene kadar :))"
Tam her şey yolunda gidiyordu ki..
Meğer hoca bizi izliyormuş :))
Çattt elini koydu projenin üstüne..
"Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?" dedi..
"Paralel çiziyoruz hocam.." dedim ve aynı anda koptuk..
Hocanın "Çıkın dışarııııııı" diye bağırışı hala kulağımda :)
Dersten atıldık.
O dersten kalmadık tabi ki..
Ama hala anlayamıyorum..
4 sene 7/24 beraber takılıp ben nasıl okulu uzattım, Toprak nasıl derece yaptı? :)))
Benden zeki galiba :)
Unutmadan ileride inşaat işine girersek bizden ev almayın.
Allah muhafaza yine T cetvelimiz falan olmadan çizmiş olabiliriz projeyi :))

Toprak,benim seçilmiş bir diğer kız kardeşim.
Kredisi sonsuz olanlara 1 ekleyin. En toprak gibi sağlam olanından ;)






Seçilmiş Kız Kardeşler - ATEŞ

2004 Senesi Eylül..
Okulu yarım dönem uzattığım için,  Temmuz'da sanki o kepi mezun olmuşçasına havaya atan ben değilmişim gibi yine okul yollarına düştüm..
Hiç yabancılık çekmiyorum çünkü genelde herkes okulu uzattığı için ya benimle aynı dönem yada daha alt dönemlerde :)
Kantin sezonunu birkaç eksikle yine aynı kadro devam ettiriyoruz.

ATEŞ..
Benim alt dönemimden ama ben uzattığım ve ortak arkadaşlarımız olduğu için aynı ekipteyiz..
İkimizde başta soğuğuz..
Her zamanki tabir-i caizse mesafesi bir süre korunuyor..
Taaa ki Ateş'in doğum gününe kadar..
Doğum günü sonrası tüm kızlar beraber bir arkadaşımızın evine kalmaya gidiyoruz..
Gece muhabbet arasında benden saklanan bir sırrı biri ağzından kaçırıyor..
Herkes durumu toparlamaya çalışırken, "Sakin olun.. benim o çocukla bir alakam yok ve benden laf çıkmaz" diyorum..
Ortam yumuşuyor bir anda..

Ben Avrupa yakasında oturuyorum, Ateş Anadolu yakasında..
O okula arabası ile geliyor..
Her sabah beni ortak bir noktadan alıyor..
Okul dönüşünde de yine cümbür cemaat dönüyoruz derken, bir süre sonra ben sürekli Ateş'te, Ateş sürekli bende kalmaya başlıyor..
İlk dönem bitip ben mezun olunca da aynı düzen yaşamaya devam ediyoruz..
Tek fark ben okul yerine işe gidip geliyorum..
Hatta bazı sabahlar Ateş beni Erenköy'den Güneşli'ye bırakıyor :)
Bir dönem "The Bucket List" yazısında bahsettiğim gibi ben Ateş'in evine çöküyorum :)
Evet Ateş'e günlük hayatımda Kestane Kabuğum dediğim doğrudur..

Ateş ile efsane günlerimiz geçti..
Eve de yakın olduğundan genelde Bağdat Caddesi'ndeydik..
O dönem otomobil forumlarına üyeyiz..
Buluşmalar, organizasyonlar..Polis çevirmeleri..Araba yarışları..
Entrikalar, olaylar olaylar şeklinde yaşıyoruz..
Geniş bir çevremiz var..Sürekli aynı mekanlara gittiğimizden,kalabalıkta olsa yer bulamama sorunumuz yok..
En az 3 masa tanıdık çünkü..Koloni halinde gezdiğimiz yıllar..

Ateş.. Cidden bir ateş..
Özü sözü bir..
Vefalı..
Gözünüz kapalı herşeyi emanet edebileceğiniz cinsten..
Ateş gibi olsa da merhametli..
Güldüğünde gözlerinin içi de güler..
Tam bir Karadeniz kızı..
İnadı inat..
Dediğinden vazgeçmez..
Saatlerce ikna etmeye çalıştığım zamanlarda beni çıldırtan,
"Ehhh yeter be.." deyip restimi çektiğimde genelde ikna olabilen zor bir karakter..
Ama sinirli olduğunda kesinlikle kaçıp saklanmanız gereken..
Tam bir ateş..
Yakmadan siniri geçmez..
O derece :)
Birbirimizi bakışımızdan anlayabildiğimiz insanlardan..
Birbirimizi çoook iyi tanıyabildiğimiz insanlardan..
Hatta bununla ilgili komik bir anımız vardır..
4 kişilik bir tabu grubunda bizi eş yaptılar..
5 dakika içinde karşı taraf mat..
Tek kelime söylüyorsun, karşı taraf doğru cevabı veriyor..
O derece iyi tanıyoruz birbirimizi..

2009 senesinde anlamsız bir konu yüzünden aramız açıldı.
Yaklaşık 2-3 ay birbirimizi görmedik..
Ben o dönem Bakırköy'de oturuyorum.
Şimdi ayrıntısına girmeyeceğim bir olay oldu..
Sıcak bir yaz günü..
Kekman' la Anadolu yakasına geldik..
Olayla ilgili işlerimizi halletikten sonra, ben arabada ağlama krizine girdim..
Eve gitmeyelim..Gel seni Cadde'ye götüreyim dedi..
Kalamış'taki Kahve'ye oturduk..
Kekman bir ara ben geliyorum deyip 5 dakika yok oldu..
Ben aralıksız ağlıyorum..
Hayatımın en sıkıntılı dönemini yaşıyorum çünkü..
Etraftaki insanlarda kekmanı sevgilim ve bizi de ayrılıyor sanıyorlar sanırım :)
Herkes bana bakıyor..
Ben ağlıyorum, Kekman birşeyler söylüyor, dinlemiyorum..
Aradan yarım saat falan geçti..
Kapıda kırmızı bir araba durdu..
Ağlamaktan şişmiş gözlerimle Ateş'in arabasına benziyor bu diye aklımdan geçirirken,
O arabadan indi..
Seri adımlarla yanıma geldi ve "Sakin ol..Ben geldim.." deyip sarıldı...
Ateş'e sarılıp, daha da hıçkırıklara boğularak ağlamaya devam ettim..
Kekman kaybolduğu o 5 dakikada Ateş'i aramış..
"tabir-i caizse kötü, Kalamış Kahve'deyiz" demiş sadece.
Zor zamanda bir dostun omzundan daha kıymetli ne var ki şu hayatta?
Şu paragrafı yazarken bile o anı yaşadım tekrar..

Ateş,benim seçilmiş bir diğer kız kardeşim.
Kredisi sonsuz olanlara 1 ekleyin.. En ateşlisinden ;)

Si do ma iri arte Kestane Kabuğu! (Ateş)  :)










Seçilmiş Kız Kardeşler - HAVA

Onunla 2008 senesinde İstanbul'da tanıştık..
Kendine has bir havası var..
Boy pos.. Kalabalıkta görsen, o kafan bir kere daha döner bakar..
İzmirli çekiciliğini üzerinde taşıyanlardan..
"Merhaba ben Hava" diye elini uzattığı anda bir an düşünürsün yani..
Ben kimdim acaba diye :)
Ya da kim olmalıyım ki falan dersin :)

İzmirli İzmirli'yi dakkada bulur yakınlaşması ile hangi ara dost olduk bizde anlayamadık :)
O dönem ben Bakırköy'deki evimdeyim.
Doğan Holding'te çalıştığım zamanlar..
Hava'da benimle aynı yakada oturuyor..
İşyerlerimiz de aynı yerde..
Dolayısı ile hayatımız bir anda 3 gün sende kalalım 4 gün bende moduna döndü..
Onun 1+1 bir evi var..
Gördüğüm en büyük 1+1 lerden..
En az 300 m2 falan..
18. kat..
2 tane kocaman terası ile bulunduğu bölgeye hakim..
Otur terasa, al bir dürbün, kim nereye gidiyor izle :)
Özel bir işimiz yoksa 7/24 bir aradayız..
Tatiller, organizasyonlar vs. vs..
Birebir kafamız aynı çalışıyor..
Kalabalık bir ortamda üzerine konuşulacak bir konu varsa, birimizin konuşması yeterli..
Yada bu whatsapp grubunda bir yazışma ise aynı anda aynı cümleyi milyon kez yazıp, tamam ya birimiz konussun diye gülmekten katıldığımız çok olmuştur..
Bir arada olduğumuz zamanlarda mutlaka kahve ile başlayan koyu sohbetimiz, saat ilerledikçe bira,rose,rakı,votka,tekila.. diye uzar gider :)
Bakışımızdan anlarız ne yapacağımızı..
Kimse anlamadan "No,no,no" diye birbirimizi uyardığımız çoktur..
Hoş Hava hiç dinlemez..
"Hı Hı" der bildiğini yapar..
S.O.S durumlarında ilk başvurulacak kişi..
Her tiplemeye bir örneklemesi var..
Avutmak pek onun tarzı değil..
Gerçeği çat diye ortaya bırakır..
Kabullen kabullenebilirsen..
Bazen "offfff..duymak istediklerim bunlar değil" dedirtir.
"Dur ben sana duymak istediklerini söyleyeyim" der, söyler.
"Bak aynen böyle yalan söylenir" der, konuyu kapatır :))

Son birkaç senedir o da memlekete geri dönen tayfa içinde..
Ve biz yine eski gibi hep bir aradayız..
Çünkü ben baya sık gidip geliyorum İzmir'e..
İzmir'de olduğum zamanlarda da Hava, Su ve ben toplanıyoruz :)
Gülmekten ağladığımız zamanlar olmakla beraber, henüz cidden bir aradayken gerçekten ağlamaya fırsat bulamadık :)
İkimizi bir arada görüp tahammül edebilen az insan vardır.
Birimizin pasını, diğeri mutlaka gole çevirir..
Sevmediğiniz insanlara işkence edilecekse bizi çağırın..
Fena iyi bir ikiliyiz bu konuda..

Hava ile İstanbul'da çok güzel zamanlar geçirdik..
Haftada 1 gün fix rakı balık günümüzdü mesela..
Yeşilköy' de bir balıkçımız vardı..
Üst kattaki masamıza kurulur içerdik..
Sahibi sigara içmemize de izin veriyordu..
Oh.. daha ne isteriz..
Muhabbet zaten hep koyu..

Bir akşam beni Bakırköy'den aldı..
Yeşilköy'e gideceğiz..
O ara ne olduysa yolu karıştırdık..
Muhtemelen muhabbete dalmıştık yine..
Bir sokağa girdik..
Yolun ortasında bir martı..
Yaralı.. Uçamıyor.. Yürümüyor da..
Öylece biz arabanın içinde, o yolun ortasında birbirimize bakıyoruz..
Hava indi arabadan "Hadi, hadi.." diye diye martıyı kaldırımın kenarına kadar ittirdi..
Bindi arabaya..
Sokağın sonuna geldik..
Sokağı T şeklinde kesen bir yol var..
"Sağa dön" dedim.
10 metre gitmeden farkettik ki Yeşilköy'ün girişindeki en yoğun ana yola tersten girmişiz :))
Arabalar son hız vızır vızır üstümüze geliyor..
Tam geri vitese taktı ki..
Mavi ışıkları ve siren sesi ile polis arabası dibimizde bitti..
Hah dedik.. Gitti bizim rakı-balık parası :)
Polis arabadan indi..Bizim arabaya yaklaştı..
Hava camı açtı..
Polis bir Hava'ya baktı bir bana..
"Hayırdır kızlar ecelinize mi susadınız?" dedi.
Hava hemen başladı o konuşmaya..
"Memur Bey vallahi yolda martı vardı.. Ben indim onu kaldırıma ittim. Sonra yolu karıştırdım....vs vs."
Polis güldü.
"Martıyı boşverin kızlar, size birşey olmasın.. Hadi dönün geri.." dedi ve gülerek ekip aracına doğru gitti..
Biz şok :)))
Hey gidi yurdum polisi! :)
Ama vallahi martı vardı..
Hava'dandır o Hava'dan..

Hava, benim seçilmiş bir diğer kız kardeşim.
Kredisi sonsuz olanlara 1 ekleyin..En havalısından.. ;)






Seçilmiş Kız Kardeşler - SU

Hayatınızda hepinizin aynı anneden babadan olmayan ama kardeşiniz olan seçilmiş insanlar vardır mutlaka..Benim en büyük şansım dostlarım..

Hayatımdaki 4 önemli dostumu bu blogta Su,Toprak,Hava,Ateş olarak isimlendireceğim..

SU..
8-9 yaşında falanım..
Çeşme'deki yazlıkta benim 2. senemdi..
Komşularımızın misafirleri varmış..
Bizim sitedeki evlerine yeni taşınmışlar..
2 tane kızları varmış..
Akşam onlarda bizimle dışarı çıkacaklarmış..
Küçük kız benim yaşlarımdaymış..falan filan..
Akşam 8-10 kişilik çocuk ordusu buluştu..
Bahsedilen kız da orada..
Kumral,küt saçlı..
Ya bunun neresi benimle yaşıt?
Kızın omzuna anca geliyorum..
Bütün gece birbirimizi kesiyoruz mesafeli mesafeli..
Ama arkadaş olunacak dendi ya..
Olunacak..
Emir büyük yerden..
O da sonradan anlatıyor..
"Seni ilk gördüğümde bu kız kesin benden büyük demiştim..Öyle bilmiş bilmiş konuşuyordun ki..Büyümüşte küçülmüş gibi.."
Tek hatırladığım ikimizinde ilk gün birbirimizi pek sevmediği..
Ve evet ben büyüğüm yaklaşık 3 ay kadar :))
O akşamdan sonra hiç ayrılmadık..
Yazlık arkadaşı olmadık hiçbir zaman..
Bağımız hiç kopmadı..
Farklı şehirlerde yaşamamıza rağmen kışın bile buluştuğumuz oldu çocuk yaşlarda..
Hiç aynı şehirde yaşayamadık..
Bazen düşününce çevremizin sağlığı için iyi oldu desem de gayet güzel olabilirdi..
Bizde bu açığı her fırsat bulduğumuz tatilde kapatmaya çalıştık..
Ben üniversite için İstanbul'a geldiğimde,O İzmir'e geldi..
Çocukluktan beri bütün tatillerimizi beraber yaptığımız gibi,kendi başımıza tatile gidebildiğimiz yaşlarımız geldiğinde de farklı tatil yörelerine kaçtık beraber..
O benim çocukluğum,ergenliğim,gençliğim..
Hayatımın ailemden sonra en yakın tanığı..
Evimizin kızı..
Birlikte yaşadığımız binlerce güzel anımız var..
Bir ömür var..
Gözyaşlarımın şahidi, uzakta da olsa omzunda ağlayabildiğim ender insanlardan..
Kredisi sonsuz olan...

Hayatımız boyunca sadece çocukken 1 gün küstük..Bir de bu sene beni 1 gün çok sinirlendirdi :) Bir Pazar günü whatsappta konuşurken ben onu, o beni çıldırttı.Sonra ertesi sabah mesaj atmış.."Sen inatsındır şimdi,ben yazmadan konuşmazsın nalet insan" diye :)))

Anlatacağım çocukluktaki küsmemiz..
13-14 yaşlarında falanız..
Birgün bir arkadaşımızın kuzeni bizim siteye tatile geldi..
Aynı anda da Su'nun yan evine yeni sahipleri taşındı..
Bizim yaşlarda bir kızları var..
Tabi siteye her yeni taşınanın yaptığı gibi evin çocuğu hemen yan komşunun çocuğunun başına atılıyor.
Su akşam kızı da aldı geldi.
Hiç hoşlanmadım :)
Onun da arkadaşımızın kuzeninden hoşlanmadığı gibi :)
Ertesi gün bakkala gitmek için parkın oradan geçerken bir de ne göreyim?!
Benim kankam Su, komşu kızı ile beraber bankta oturmuş muhabbet ediyor..
Göz göze geldik ve kafamı çevirip yoluma devam ettim.Seslendi.
Dönüp bakmadım..
Ne bakacağım..Pis hain..Kızı bulunca beni  sattın demek!
İntikam soğuk yenen yemektir.
Site baya büyük..Bizim ev sitenin girişinde, Su'ların evi sona doğru..Dolayısı ile her akşam Su önce bize geliyor,beni alıyor,öyle çıkıyoruz.
O akşam Su gelmeden çıktım.
Anneme de Su geldiğinde, ona misafir kuzenin yanına gittiğimi söylemesini istedim.Isterse yanımıza gelebilir dedim.
Su o gece yanımıza gelmedi.
Ertesi sabah uyandım.
Yine gelmedi.
Evdekiler Su'yu soruyor..
Ay ne bileyim ben?Bekçisi miyim?
Yan komşuyla geziyordur belki?!
Ben zaten hayatta aramam..
Dediği gibi naletim :)
Hem haketti..Oh iyi oldu..
Keyfi bilir..
Aramazsa aramasın..

Sahilde karşılaştık..
Kafalarımızı çevirdik..
Ertesi gün yine aynı..
Sahilden eve geldim.
Annem "Duşunu al giyin hemen,misafirliğe gidiyoruz" dedi..
Misafirlik mi? Yazlıkta? İzmir mi ayol burası?
Ayrıca annemle misafirliğe gitmeyeli çok uzun yıllar oldu...
Nereden çıktı bu şimdi?
"Nereye gidiyoruz?" dedim.
Annemin gözünden çıkan ateşi gördüm bir an :))
"Gidince görürsün!" dedi..
Evden çıktık. Annemde süslenmiş püslenmiş..
Var başıma bir çıkacak ama hadi hayırlısı..
1 saniye ya.. Gittikçe yol tanıdıklaşıyor..
Kapının önüne geldiğimizde sadece "Ben bu eve girmem!" dediğimi ve annemin hadi girme de göreyim bakışını hatırlıyorum.
Annelerimiz sarmaş dolaş..
Sanki 10 yıldır görüşmüyorlar..
Ay kızları küstü anaları mı kanka oldu yoksa?
Su ile birbirimize bakmıyoruz bile..
Öyle bir nefret dalgası..
Masada konu açıldı..
Derdiniz ne kızlar?

Anneler 2.günde bizi bir arada göremeyince hemen telefonlaşmışlar..
O zamanlar cep telefonu da yok..
Ev telefonları var..
Yani ikimizinde yazlık evinde telefon olmasaydı, o gün dostluğumuz mazi olmuştu kesin :))
Ne savunma yaptık hatırlamıyorum ama yarım saat sonra Su'nun odasından eskisi gibi kahkahalarımız yükseliyordu :)))


Misafir kuzen evine döndü..
Yan komşunun kızı bir daha bizimle takılmadı..
Ve bizim de bir daha küs kaldığımız gün olmadı..

Hayata tamamen zıt yönlerden baksak,bazen iki insan nasıl bu kadar farklı olur da kanka olabilir desek bile, O benim ilk seçilmiş kız kardeşim..
SU..

27 Eylül 2016 Salı

Ne Pavyonu, Halı Saha Maçı..

Hayatım boyunca nerede saçma şey var peşinden koşmuşumdur..
Ilgimi pek sabitlediğim söylenemez..
Her hafta yeni bir kararla yola çıkar,uygulamaya başladığım anda da hemen yenisine geçerim..
Ama yapacağım diye kafaya koyup yapmadığım şey yoktur..
Yakın çevrem artık durumu kabullendi..
Şaşırmıyorlar..
"Biliyor musunuz ne buldum" la başlayan cümlelerime "Hah..yine geliyor bomba.." diye gülüyorlar..
Bir hafta organik beslenmeye takar, alışveriş yapar,evi ağzına kadar doldururum..
Ertesi hafta bakmışsın eve fast food getiren kuryeler kapıda kuyruk :)
Bir hafta ev dekorasyonuna adarım kendimi,ertesi hafta eve uğramam..
Allah beni böyle yaratmış ben ne yapayım? :)

Birgün arkadaşlarımla Fenerbahçe'de otururken bir anda "Ben pavyona gitmek istiyorum." dedim.
Masadakiler saçmalama diye gülerken, beni çok iyi tanıyan bir arkadaşım dehşetle yüzüme baktı.
Biliyor çünkü yapacağım :)
"Sakın benden haber gelmeden birşey yapma. Beraber gideceğiz.Sadece çok az zaman ver bana,sözüm söz" dedi.
Bilirim sözü söz.
O da bilir, gidilecek dedimse gidilecek..
Aradan 1-2 hafta geçti..
Bir akşam telefonum çaldı..
Başka bir şehirde pavyona gidilecek..
Hemen uçak biletleri alındı..
Otel rezervasyonum yapıldı..
Oradaki arkadaşlara haber salındı..
-tabir-i caizse geliyor..
-Aaa gelsin,misafir ederiz..
-Pavyona gideceğiz..
-Deli mi bu kız? Ne işi var orada?
-Gidecek,kararlı..Ekibi toplayın..
:)
Bir bahar günü düştük yollara..
Akşam saatlerinde alanda 2 arkadaşımız karşıladı..
Önce güzel bir ocakbaşına gittik..
Orada birkaç arkadaş daha katıldı..
Bazıları beni yıllardır ismen tanıyor..
Ama artık deli olduğuma eminler..
Emin misin bak,gidelim adam gibi bir mekana eğlenelim..Gel sen vazgeç bu sevdadan diye masada birkaç kez beni ikna etmeye çalıştılar..
"Olmaz..Benim buraya gelme amacım belli..Tuzluğu uzatır mısın?" şeklinde geçiştirdim..
Benimle gelen arkadaşım boşuna yormayın kendinizi diye diğerlerine bakıyor..
Masadakiler bu şehrin tarihinde pavyona gidecek ilk kız sen olacaksin sanırım deyip durumu kabullendiler.

Seviyeyi düşüre düşüre 4 tane pavyon gezdik o gece..
Gittiğimiz her mekanda da beni aralarına aldılar..Herhangi bir tehlikeye karşı..
Masada en ortada ben, bir yanımda 5 adam,diğer yanımda 5 adam :)
Hanım ağa eğlenmeye gelmiş gibi :)
Aslında niyetim masaya 1-2 kadin davet edip muhabbet etmekti. Ama bizimkilerden bazılarının olası bir durumda beni korumak amacı ile dolu(!) geldiğini farkedince vazgeçtim..
Bir yanlış anlaşılma olur falan..
Ortalık karışır..
Allah korusun..
Evli olanları eşleri halı saha maçında sanıyor çünkü :)
Gittiğim her mekanda kızlara bakıp şok olan ben..
Bana bakıp şok olan kızlar..
Ayol ben bunları sokakta görsem escort demem şaşırışlarım..Hele ki 1 tanesini hiç unutmam..Komşunun kızı olsa görücü bulursun.. Tam ev kızı diye..
Ama hatun çat çat rakıları götürüp yanındaki herifi sarhoş ederken Yok arkadaş dış görünüşe aldanmayacaksın diyorsun..
Sahnede kızlarla göbek atan adamlar,patlayan konfetiler..
Hepsi hesaba ekleniyor tabi ki..
Gecenin sonunda senet imzalayıp çıkanlar vs..
Tam bir sirk..
Kızlar hayret içinde..
Çünkü daha önce görmedikleri bir hatun kendi mekanlarında..
Masada 10 tane erkek var..
Ve başka kimse davet edilmiyor..
Herkes birbirine beni soruyor :)
Masada bu mekanlarda bilinen bir arkadaşımla muhabbet ediyoruz..
Ben soruyorum o cevaplıyor..
Bilinen diyorum, çünkü gelen geçen kızlar selam vermeden geçmiyor :)
Derken garson gelip o arkadaşımın kulağına birşey söyledi..
Herkes bir anda ayağa kalktı..
Haydi gidiyoruz dendi..
2 dakika sonra kapının önünde "niye gidiyoruz?Başka yere gidicek miyiz? Niye kalktık?" diye sorarken buldum kendimi.
Gece bitti,tadında bırakalım dediler..

Uzun zaman sonra öğrendim ki apar topar kalkmamızın sebebi mekan sahibinin"O kadına söyleyin buraya gelirse kazandığının 3 katını veririm..Masada 10 tane adam var..Hiçbiri kafayı kaldırıp etrafa bakmıyor" diye haber yollamasıymış :)
Gerizekalı!
O an duysam beynini dağıtırdım..

Siz gitmeyin..
Ben gittim yerinde gördüm..
3 kuruş için gururunu yerle bir eden kadınları..
Sırf egosu biraz okşanacak diye servet dağıtan aciz adamları..
Batakhane..
Allah kimseyi düşürmesin denecek cinsten iğrenç bir sözde eğlence yuvası..

Annemin Istanbul'a geldiği bir akşam O arkadaşım geldi..
Bir ara konu benim çılgınlıklarıma gelince döndü anneme "Sultan senin bu kızın tam deli..Biz pavyona gittik bununla" dedi..
Annem "Aaa gençken bizde çok giderdik..Matineler falan olurdu" deyince biz koptuk..
Açıklama da yapmadık..
Annemin çocukken bizi de sürüklediği Izmir Fuarı gazinoları ile aynı yer değildi tabi ki..


Kazasız belasız saçma bir isteğimi daha yerine getirmiş olarak Bucket List'e bir tik daha attım.
Bu arada, günün birinde halı saha maçına gidiyorum diyen bir kocam olmaz inşallah :)
Ensesine çökerim!

20 Eylül 2016 Salı

Sosyal Medya Tiplemeleri..

Kusura bakmayın bugün eşe dosta, biraz da kendime giydireceğim..
Sosyal medya hepimizin hayatında var..
Ve bende çevreme göre baya aktif bir sosyal medya kullanıcısıyım..
İnstagram ve twitter yoğun olmak üzere, bir de son zamanlarda snapchat kullanmaya başladım.
İnstagram hesabımda 1 kişi hariç tanımadığım kimse yoktur.
Takip ettiğim de 1-2 ünlü,1-2 marka vardır.
Biliyorum şu an aklınız o 1 kişi kaldı..
Geçiniz :)

1. grup: Instagram
Her önüne geleni takip edenleri  anlamıyorum..
İnsan biraz seçici olur..
Herşeye ilgi duyuyor..
Elalemi, markaları takip edeceğim diye arkadaşlarımın paylaşımlarını kaçırmak pek bana göre değil..
O kadar kişiyi takip edecek enerjiyi nerede buluyorsunuz?
Butikler, ünlüler, mekanlar, markalar..
Günde en az 1000 foto eder ki..
Benim gibi fotoğraf manyağı olan bir insana bile fazla bu kadarı..
Görmemiş :)

2.grup: Instagram-Twitter
Ünlülerin fotoğrafları, tweetleri altında 3. Dünya savaşı çıkaran tiplemeler..
Sana ne! hayat onun.. Çok rahatsız oluyorsan takip etme,bakma..
Bence tam tımarhanelik.. Acil tedavi şart..
Ruh hastası :)

3.grup:Instagram
Yanında güzelim sevgilisi, eşi dururken,
Allah'a şükredeceğine, gidip ne kadar paçoz varsa beğenen erkek tiplemesi..
Hayır hiç mi demiyorsunuz ulan ben bunları beğeniyorum ama eş dost görüyor diye..
Elindekinin kıymetini bileceğine,kaliteyi düşürme derdin de..
Hem maymun iştahlı, hem maymun..
Koş bir aynaya bak..
Bunların peşinde koşarken elimdekini kaybedersem beni kim n'apar diye..
Bir de bunların bekar versiyonu var ki..
Sorsan aradığı düzgün hatunu bulamamış hala..
O düzgün hatunlar senin neyi beğendiğini, takip ettiğini görüyor ama..
Onu ne yapacağız?
Biraz çalıştır saksıyı..
Maymun..

4.grup: Instagram-Twitter
Hayran kitlesi olduğunu iddaa eden, 3.gruptakilerle kardeş kitle..
Genelde DM'den yürümeye çalışırlar..
Sevgilisi, eşi anlayacak diye it gibi korkarlar..
Nazikçe press edilenlerinden aralarında hala anlamayanlar varsa,
elimizde screenshotları yedeklenen kitle ;)
Akıllı olun biraz..
Sanal delikanlı :)

5.grup:Twitter
Her yazdığınıza atlar, cevap vermezseniz dm'e geçer..
O da olmadı takibi bırakır..
Umrunuzda olmadığını anlayınca tekrar takibe alır..
Bunlarda tedavilik..
Sen kaale alıp takip bile etmezsin..
O paso kendi yazar, kendi okur..
Deli :)

6.grup:Instagram-Twitter
Sizi her yerden takip eder..
Her şeyi bilir..
Ama hiçbir şeyi beğenmez :)
Başkalarını beğenip, sizi beğenmiyorsa bunları direkt kıskanç bölmesine alabilirsiniz.
Kızsa fesatlığındandır.. Erkekse vardır bir hesabı.. :)
Bu tiplemeye dikkat..
Sinsi :)

7.grup:Instagram-Twitter
Sizinle aşık atan tayfa..
6. grubun kardeşidir..
Kıskançlığını gizleyemez..
Denizde foto mu eklediniz.. çat aynısını ekler..
Yemekte foto mu eklediniz.. çat aynısını ekler..
Bunların bir de bazen hızını alamayıp özlü sözlerle size gönderme yapanları var ki..
İşte ben onları okurken çok eğleniyorum :)
Hadsiz :)

8.grup:Instagram-Twitter
Sosyal medyasız duramayanlar..
En başta ben..
Her şeyi ekleyip insanları bayarız..
Ama ben en azından aradan zaman geçince çat çat silerim..
Bağımlı :)

9.grup: Instagram
Bu grupların dışında apayrı bir kitle var ki..
Evlerden ırak..
Asla tahammül edemiyorum..
Salak saçma masa sunumları yapıp, bunları marifetmiş gibi bir hesapta yayınlayanlar..
Her yer kurdele,dantel,çiçek,böcek.. vs.
Tabaklar genelde boş :)
Yemeksiz sunum..
Her yemeğin rengi uymaz çünkü.. :)
Hadi kocalarınızın o saçma sapan çingene çadırı masalara dayanmasını zaten geçtim..
Sizi seçen onu da sever de..
O kadar tabağı çanağı nerede saklıyorsunuz arkadaş?
Benim de ortalamaya göre geniş bir mutfağım var ama onlar mutfağa falan sığmaz..
Salonu züccaciye deposu mu yaptınız?
Hasta mısınız?
Ona ayıracağınız enerjiyi başka şeylere harcasanız?
Şuursuz :)

10.grup: Instagram-Twitter
Akrabanın, eşin dostun çocuğu..
Yaş aralığı 10-15..
Dertleri hiç bitmiyor..
Hepsi çok çektim modunda..
Annesi babası görse, görecek asıl derdi..
Kafa nereye biz oraya yazıp, tek başına bakkala gitmesine izin verilmeyen tipler..
Ergen :)

Sonuç olarak sosyal medya kullanan herkes bu gruplardan en az birine giriyor.
Hayatı birbirimize zindan etmeyelim..
Biraz akıllı olalım..
Pirince giderken evdeki bulgurdan olmayalım..
tabir-i caizse' nin sabrını da zorlamayalım..

;)


19 Eylül 2016 Pazartesi

Şimdi okullu olduk!

Bugün göz bebeğim,ruh parçam, yeğenim okula başladı..
Ne ara büyüdü de okula başladı geyiği yapmayacağım.
O'nu zaten ayrı bir yazıda ayrıntılı anlatacağım..
Sabah ablam ve annem bizim kuzunun ilk gün fotolarını atınca ben hoooop maziye :)
Annemin 2 örgü çilesi tekrar hayat bulmuş..
Veliahtım olarak bizim cimcime de devam ediyor..
Allahtan Uzaylı Zekiye benzeri bir dizi yok şu an vizyonda..
Aynı travmayı O da yaşamasın :)
Ilkokul hayatım çok sancılı geçti..
Sebebi annemin öğretmen beğenmeyip sürekli sınıfımı ve okulumu değiştirmesi..
Tam bir yere alışıyorum,annem hoop beni başka okula alıyor..
Ilkokulda 5 kere sınıf değiştirdim.
Semtimizin tüm okulları denendi.
Baktık olmadı 5.sınıfı babamın sınıfında okudum..
Ay ne şanslı dediniz değil mi?
Ne şansı yahu..
Hayatımın en çetin geçen senesiydi..
Babam sırf çocuğunu ayırıyor demesinler diye suçsuz da olsam tüm cezalara beni dahil ederdi..
Baktım suçsuzken ceza alıyorum bari bende yapayım dedim..
Bu sefer oldu mu cezalar size 2.
Biri öğretmenim olduğu içinmiş,diğeri babam.
Çok zordu hayat o sene..Çok :)

Aslında anlatacağım hikaye bu değildi.
Sabah ablam bizim kuzuyu okula bıraktıktan sonra konuştuk.
"Annem nerde?" dedim.
"Okulun etrafında takılıyor"dedi.

İlkokul 4. sınıfa başlayacağım sene annem yine aldı beni başka bir okula verdi.
Okul eve yürüme mesafesinde..
Ama eski okullarıma göre çok uzak..
Çünkü koskocamannnn bir ana caddeden geçeceğim. Hemde üst geçitten..
Küçüğüm ya..
O ana cadde benim gözümde Çeşme otobanı..
Izmirliler bilir..
Inönü Caddesi :)))
Bildiğiniz çift şeritli yol aslında :)
Ilk gün annem tuttu elimden okula götürdü.
Akşamda aldı..
Yolda sürekli "etrafına bak yolları ezberle" diye tembihliyor..
Ay benim de çok umrumda sanki..
"Hııı hııı" deyip önünden geçtiğimiz dükkanlara falan bakıyorum..
O zamandan belliymiş alışveriş delisi olacağım..
2.gün annem beni okula bırakırken "Öğleden sonra ben gelmeyeceğim işim var,kendin dönersin değil mi?" dedi.
Ay tabi ki dönerdim..
Ohhh mağazaların vitrinine baka baka..
Kimse çekiştirmeden..
Öğleden sonra okuldan çıktım..
Sırtımda çantam laylaylay geze geze dönerken bir köşeye geldim.
O sokakta hiç mağaza yok..
Sağa mı dönecektim sola mı?
Hiç bakmamışım bile o sokağa..
Sanki ilk defa gelmişim gibi kalakaldım..
Önce sola yürüdüm,sonra geri döndüm.
Sonra sağa döndüm,yine geri döndüm..
Hava kararmaya başlıyor..
Göz pınarlarımın yavaş yavaş dolmaya başladığı anı şu an bile hissediyorum.
Sonra arkadan ilahi bir ses "Sağdan sağdan..."diye bağırdı. Annem :)))
Nasıl sevindiysem hemen sağa doğru yürümeye başladım..
Insan bir döner annesine sarılır değil mi? :))
Eve kadar ben önde,annem arkada yürüdük.

Bugün aynısını bizim kuzuya yapacağını biliyorum.
Gerçi kuzucuk servisle dönecek ama ilk günden bana "Korkma,yolunu şaşırdığında ben varım!" ı aşıladığı gibi ona da "Korkma,ben hep arkandayım"ı aşılayacak.

Annelerimiz iyi ki varlar..
Geçen hafta Sultan'ın doğumgününü kutladık..
Daha nice senelerimiz olsun beraber..
Ben hep bileyim ki,
Birgün yolumu şaşırırsam o beni doğru yola yönlendirecek.

Herkese mutlu bir eğitim-öğretim yılı olsun!

18 Eylül 2016 Pazar

Hoşçakal Yaz..

Bana göre yaz denize girilmeye başlandığı anda başlar,1 Eylül'de değil,okullar açılacağı zaman biter..
Üniversite yıllarına kadar genelde bütün yazlarım Çeşme'de geçerdi..
3 ay boyunca deli gibi eğlenirdik..
Yaşarken farketmediğimizden sonradan ne güzel yazdı dediğimiz bir sürü yaz tatilimiz oldu..
Okullar açılmadan önceki hafta sonu herkes evine dönmek için toparlanırken, biz kankamla elimizde birer tane boş bavul birbirimizin evine gider eşyalarımızı toplardık..
Malum 3 ay boyunca 2 ev arasında gidip gelen ve kalan eşyanın haddi hesabı olmuyordu..
Ve genelde hep son gece ekip sahilde toplanır, yakamoza karşı mutlaka Levent Yüksel'in "Bu gece sonnnnn" şarkısını söyler, hüzünlenirdi :)
Ve ne kadar söz verilse de bir dahaki yaza kadar kankam dışında görüştüğüm kimse olmazdı :)

2016 yazı da benim için Nisan ayında başladı, bugün bitti..
Hayatımızda tam rakamıyla hatırladığımız bazı seneler vardır..
2016 da benim için o senelerden biri..
ve 2016 Yaz çok güzeldin..
"Sert" geçen bir kışın ardından güneşinle hayatımı aydınlattın..
Gözyaşlarıyla,kahkahalarıyla,hayatıma kattığı yeni insanlarla, eski dostlarla, yeni şehirler ve ülkelerle, masalsı günleriyle,elimde bavul oradan oraya beni koşturmasıyla, bir şehirde uyandırıp başka bir şehirde uyutmasıyla, büyük olayların ortasına düşürüp sapasağlam çıkarmasıyla, yok artık dedirten süprizleriyle..
Teşekkür ederim..
Çok güzeldin..
İlerleyen yıllarda cümle içinde çok kullanacağımı bildiğimden..
2016 Yazı herşeyiyle hafızama kazıdım..
Bu arada dün İzmir'den dönerken kankam yine bizdeydi..
Tatili yine beraber kapattık.
Tek fark bu sefer "Bu gece sonnnnnn"u söylemedik.. :)

2016 Sonbahar..
Hazırım..
Gelebilirsin.
Kadehimi Yaz'ın gidişine, senin gelişine kaldırıyorum..