tabiricaizse etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tabiricaizse etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ekim 2019 Cuma

Ben, O ve Gidenler..

Bir insanın hayatında ne kadar "Yok artık ya.. bu kadarı da olmaz" dediği ne varsa hepsini ben yaşadım :) Abartmıyorum. Tanıyan bilir.
Belki de o yüzden,
Zalim aşkların ustası,
İlişkilerin piri,
Leb demeden "ben leblebi sevmem" diyen insan oldum.
Daha önce de bahsetmişimdir..
Hiçbir zaman aşk insanı olmadım zaten..
Bu saatten sonra da olacağımı pek sanmıyorum..
Bu saatten sonra diyorum.. Çünkü..
Yok ki öyle bir şey :)))

Eee sen hep tek misin? derseniz..
Valla pek tek olduğum da söylenemez.
Sadece herkesi gitmem gereken yere kadar yanımda taşıyıp,
Zamanı gelince "Durağa geldik, hadi canım sen burada iniyorsun." diyorum.
Ruhsuz muyum? Belki..
Üzülmüyor muyum?
Tabi ki üzülüyorum.
Ama hakettiği kadar..
Kimine 2 hafta, kimine 2 gün, kimine 2 saat..
Yanlış anlaşılma olmasın..
Burada da gidene değil,
Kendime üzülüyorum..
Yani aslında giden herkes,
Ben, O ve gidenler olarak ayrılıyor..
Topluca gidenlere sallayıp, bir tek O'na kadeh kaldırıyorum hala,
herkesin birine şarkı söylediği masalarda..
O hala O..
Ve sanırım bu gidenleri gördükçe..
O hala O olmaya devam edecek..
Ve birgün üşenmeyip O'nu anlatacağım..
Ama o gün bugün değil..

Şimdi size gidenlerden bir hikaye anlatacağım..
Hadi..
Başladık, devam edelim.

tabir-i caizse..

Başlıyoruz.

Saatlerdir boş bir sayfaya bakıyorum..
Yazacağım  kadar çok şey var ki..
Ve ben nereden başlayacağımı cidden bilmiyorum..
Bugün kızlara söyledim..
Artık bana olmayacak bir konu söyleyin, ben aradan çekip hikayesini anlatayım size :)
Kendi hayatımı film tadında izlemeye devam ediyorum yani..
Arkası yarın..
O senelerce süren "Yalan Rüzgarı"ndan daha uzun..
İlk 15 seneyi es geçsek, 22 sezon çıkarırım size :)
Hatta öyle sahneler yazarım ki, senarist abartıyor sanırsınız..
Halbuki eksiği olur fazlası olmaz..
Bu blogu açtığımdan beri,
Yazacak çok şeyim var derdim hep..
Ve 3 senede o kadar çok yazacak şeyim daha oldu ki,
Günlerce yazsam,
Günlerce okursunuz..

Ve sonra dersiniz ki..
Çok şükür..
Biz yine iyiyiz..
Bu kadın hepsini yaşamış ve hala nefes alıyor..
Hazır mısınız?
Başlıyoruz.
Patlamış mısırı alan gelsin.

tabir-i caizse..

27 Temmuz 2018 Cuma

Dora.. Ruh Parçam..

Bir sabah telefon çaldı..
En nefret ettiğim şeydir sabah telefonları..
Yakın çevrem bilir sabahları ne kadar nalet olduğumu..
O yüzden çok önemli bir durum olmadıkça aramazlar..
Ekranda ablacımmmm yazıyor..
Sabah sabah..
Rüyasında mı gördü beni diye söylenirken, açtım telefonu..
"Sana bir haberim var" dedi.
"Offf abla ya bu saate mi, inşallah önemlidir" dedim.
"Ben hamileyim" dedi.
Yataktan teyzeeeeee oluyorummmm diye çığlık çığlığa fırladığımı hatırlıyorum :)
Telefonu da kapatmışım.
Çünkü önemli olan ablamın anne olması değil, benim teyze olmam.
Bencillik orada da had safhada..

Cinsiyetini bir tatilde hepimiz İzmir'deyken öğrendik.
Kız dediler..
Allahhh dedim işte bu be!
Ablamlar isim düşünürken,
Bir gün aradım ve ben buldum ismini dedim.
Eğer isterseniz ismi Dora olsun, istemezseniz keyfiniz bilir ben kendi kızım olunca koyarım dedim.
İsmi Dora oldu..
Sonra o bitmek bilmeyen alışverişler başladı benim için..
Hayatında kimse için kendinden taviz vermeyen ben,
Her şeyi O'na alır oldum..
Doğuma giderken kendim taşıyamayacağım için kolileri kargo ile önden yolladım.
Abartmıyorum koli koli..
Alışverişi abartmışım ama :)

Hayatımda mutluluktan ağladığım tek andır,
Dora' yı ameliyathanede kucağıma verdikleri an..
Anneler hep der ya "kucağıma verdiklerinde ilahi bir ışık indi" falan diye..
Ben ilahi ışığı görmedim ama o gördüğüm minnacık şeye aşık oldum..

Bugün 8 sene oldu..
Ben hayatımda bana benzer bir şeyin ne demek olduğunu Dora' da öğrendim.
Tüm hareketleri, davranış şekli, mimikleri, tutumları vs vs. benim birebir aynım.
Bana ayna oldu.
Hayatımda ilk defa koşulsuz sevmek nasılmış O' nda öğrendim.
Hayatımda ilk defa kendimden önde tuttuğum biri oldu..
Kendi çocuğum olsa bu kadar sevemem herhalde dediğim anlarda, annemin "Kendi çocuğunu daha fazla seviyorsun" demesiyle büyük korkularım başladı.
Bunun üstünde bir sevgi varsa, sanırım benlik değil diye düşünmeye başladım.
Aklımı kaybetmekten korkmaya başladım.

Dora'nın ağzından hiç teyze kelimesini duymadım.
Hep adımla hitap ediyor ve sanırım değiştirmek için çok geç kaldık.
Bana o kadar benziyor ki bazen benden nefret ediyor :)
O'nu uzaktan izlerken bile neye ne diyeceğini, nasıl tepki vereceğini biliyorum.
Çünkü O benim..
Ve bazen garip bir duyguya kapılıyorum..
Geçenlerde bir arkadaş grubunda bir arkadaşım "Artık sende evlen de bir çocuk yap" dedi.
Dora' ya "İster misin?" diye sordu.
Dora gayet cool döndü bana baktı, sonra arkadaşıma "Hayır, O böyle iyi" dedi. :)
Hissettiğim duygu da tam olarak bu..
Bir insanın çocuğunda olması gereken her şey bana Dora' da sunuldu.

O benim doğurmadığım kız çocuğum..
Ömrü hep güzel olsun..
Yaşadığım sürece ben hep bir nefes uzağında olacağım..
İyi ki doğmuş ve iyi ki benim kopyam olmuş..
Ruh parçam.. Nice mutlu senelere..

tabir-i caizse
27.07.2018


24 Temmuz 2018 Salı

Yine mi ben?

Yine mi ben?
Evet :)
Yine bloga yazmayalı aylar olmuş..
Çok mu yoğunum?
Bilmem :)
Bu kimin sorduğuna ve yoğunluktan kastının ne olduğuna göre değişir. :)

2018 inanılmaz sıkıcı başladı benim için..
Günler resmen ohh bugün de bitti çok şükür tadında gitti..
Her sene şenliklerle kutladığım doğumgünümde bile hiçbir şey yapmayıp evde şarabımı yudumladım..
Durum o kadar vahimdi yani bir ara..
Sonra o vahim dediğim durum bir anda yaşam tarzıma dönüştü :)
Baktım olmuyor, işin sonu mok
Biraz değişiklik yapalım dedim..
Onda da yine ayarı kaçırdım tabi ki :)

Son 2 aydır hayatımdaki her şeyi değiştirdim.
Ama her şeyi :)
Ve bunların hepsini peşpeşe yaptım.
"Tebdil-i mekandan ferahlık vardır" sözünü ilk defa yaşadım.
Hayır daha öncede girdiğim depresyonlar sonucu elimde bavul dünyayı dolaşmıştım ama asıl mesele kalıcı olarak yer değiştirmekteymiş meğer.
Bu kadar havalı yazdığıma bakmayın, ne ülke, ne şehir, ne de semt değiştirdim :)
Evimi değiştirdim..
İşimi değiştirdim..
Ve hayatımdaki fazlalıkları çöpe attım..

Şimdi bir yandan yaptığım değişikliklere alışmaya çalışırken,
Bir yandan da bu değişim sürecini tekrar nasıl değiştireceğimi düşünüyorum :)
Değişiklik değişikliği getirirmiş derler..
Demezler, ben şimdi uydurdum.
Neyse bu tozumu atmak için başlangıç saçmalaması olsun..
Söz yazacağım sana blog..
Anlatacak çok şeyim var..
Herkesi baymak istiyorum..
Bana yaptıkları gibi..
Bunun ne demek olduğunu bir sonraki yazıda anlatacağım.

O zaman şimdilik bye!

tabir-i caizse



26 Kasım 2017 Pazar

Şarap sensin..

Alkol direnci yüksek bir insan olarak hayatımın hiçbir döneminde şaraba ilgi duymamıştım.. Kızların, " Kızım nasıl içmezsin ya? Hem romantik, hem de kadının eline çok yakışıyor.." demelerine rağmen defalarca birer yudum alarak zorlasam da şarapla aram hiç iyi olmadı..

Her insanın hayatında 1 kere aşık olup 1 kere dibe vurabileceğini savundum hep..
Çünkü bende öyle oldu..
Zirveyi gördükten sonra,
Dibe çakılma sürecin hem çok hızlı,
hem de çarpmanın etkisi ile baya sert oluyor..
Öyle vurup ivme kazanıp bir anda da yükselemiyorsun..
Öyle hızlı vuruyorsun ki..
Çakılıyorsun..
Kendini kurtarman içinde bir elin tutup seni çekmesi gerekiyor..

İlk çakıldığım anda ki acımı hala hatırlarım..
Otoparkta direksiyonu yumruklaya yumruklaya,
bağıra bağıra saatlerce ağladığımı,
benim kare as kankalarımı hıçkıra hıçkıra aradığım anı..
Sonrasında aylarca elimde mor bir bavul,
şehir şehir, ülke ülke gezdiğim ve çok eğlendiğim günlerimi..
Ama kendimle başbaşa kaldığım anda tekrar geri dönen acıyı..
Bir sürü etkinliğe üye olup vaktim kalmayana kadar dışarıda vakit geçirdiğim günlerimi..
Ama kendimle başbaşa kaldığım anda tekrar geri dönen acıyı..
Dostlarımla, arkadaş grubumla saatlerce güldüğüm günlerimi..
Ama kendimle başbaşa kaldığım anda tekrar geri dönen acıyı..
Hiçbir şey yokmuş gibi davrandığım günlerimi..
Ama kendimle başbaşa kaldığım anda tekrar geri dönen acıyı..
Dua etmekten kafayı yediğim günlerimi..
Ama kendimle başbaşa kaldığım anda tekrar geri dönen acıyı..

Bir süre sonra bu sürecin çok fazla uzadığını ve bir şekilde bundan kurtulmam gerektiğini fark ettim.

Tanışmamız da tam o günlerin ortasında bir yere denk geldi..
Doğum günümden hemen sonraki günler..
Bahar müjdesi..

Bunu bir dene dedi..
Bana bir şarap bardağı uzattı...
Kadeh değil bardak..

Sonrasında İstanbul'a dönünce ilk işim bir şişe şarap ve kadeh almak oldu..
Rastlantı mıdır yoksa kaderimin oyunu mu bilemediğim Rose'nin anavatanı denen bir Güney Fransa tatili sonrasında da,
o kadeh elimden hiç düşmemiştir..

Ona hiç aşık olmadım..
Ama onu  sevdim..
Sevgili desen değil,
Arkadaş desen değil,
Hiçbir şey olup aslında her şey olan,
Gözümü üstünden hiç ayırmadığım,
Ama yokluğu da asla beni üzmeyen,
Kendisi gibi :)
Kare asın yine mi bla bla bla dediği..
Varlığını sevdim..
Uzakta oluşunu sevdim..

O hiç bilmedi..
Benim nasıl ona gittiğimi,
O hiç bilmedi..
Beni nasıl bir dertten kurtardığını..
O hiç bilmedi..
Bana verdiği gizli huzuru..
O hiç bilmedi..
Sırf o seviyor diye benim de yaptığım şeyleri..
O hiç bilmedi..
İsmini gördüğümde 360 a çıkan nabzımı.. :)
O hiç bilmedi..
Aynı zaman dilimini tekrar yaşamak isteyip, aralıksız anlatmak istediklerimi..
O hiç bilmedi..
O görüp gitmesin diye sakladıklarımı..
O hiç bilmedi..
Beni dipten çekip çıkaran elin kendisi olduğunu..
O hiç bilmedi..
Ne kadar beklediğimi..


Ve şimdi..
Yani aylar, hatta yıllar sonra bile diyebiliriz..
Bağımı koparıyorum..
Artık..
Yeni bir şansı hak ettiğimi düşünüyorum..
Bu kadehimi de senin şerefine, bana o şarabı uzattığın,
Ege kıyılarına doğru kaldırıyorum..

Sen benim sarhoşluğumsun,
İki kelimeyi bir araya getiremediğim!..

Hoşçakal..
İyi ki vardın..
05.16



Yine,yeni,yeniden..

Aylar sonra.. Merhaba,

"Aylar sonra" yazarken ne kadar kolay..
Ama aylar yaşanırken bazen hiç de o kadar kolay olmuyor..
Yaklaşık 6 aydır bloga hiç uğramamışım..
Zaman dilimi olarak baya kısa görünse de,
Benim için uzun bir süreçti..
Çok güzel ve tabi ki çok ilginç anlarım ve anılarım oldu yine..
Hayatımda değişen şeyler oldu..
Gel-gitlerim oldu..
Kahkahalarım ve gözyaşlarım oldu..
Merhabalarım ve elvedalarım oldu..
Başlangıçlarım ve bitişlerim oldu..
Herşeyin başı sağlık dediğim anlarım oldu..
Hayatım için verdiğim önemli kararlar oldu..
Hayatım için vazgeçtiğim kararlarım oldu..
Yeni bir bebeğimiz oldu..
Oldu da oldu işte..
Size de anlatacak bir sürü konum oldu..

Bu yazıyı giriş olsun diye yazıyorum..
Elim klavyeye alışsın biraz diye..
Uzun zamandır o kadar çok yazmak isteyip yazamadım ki,
Bu başlangıç olsun diye..

Merhaba,
tabir-i caizse..
ben geldim, tekrar..
yine,yeni,yeniden..

8 Mayıs 2017 Pazartesi

Ben arabaya binmem!

Ortaokul son sınıfa geçtiğim yaz..
Babam Çeşme'ye gelirken bir trafik kazası geçirdi.
Birkaç ay hastanede kaldı.
Annem başında sürekli refakatçi..
Ablam üniversiteyi şehir dışında okuduğu için yok..
Ben evde yalnız olduğum için benden 8 yaş büyük bir kuzenimde hem benimle kalması, hem de annemin dükkanına göz kulak olması için İzmir'e getirildi.
Benden 4 yaş büyük bir diğer kuzenimde Ege Üniversitesi' nde okuduğu için İzmir'de diğer halamın evinde kalıyor.. Yan sokakta :)
Dolayısı ile üçümüz 7/24 beraberiz.
O dönem İzmir'in yerel radyo kanallarından birini dinliyoruz sürekli..
Nasıl olduğunu hatırlamıyorum ama DJ ler ile bir şekilde tanışıyoruz ve arkadaş oluyoruz.
Bir gece bizi radyoya davet ediyorlar..

Karşı komşumuz tam bir dizi karakteri..
Hani sen daha kapıyı açmadan kapıyı açanlardan..
Kapıda tahminimce mayın döşeli..
Bastığın anda kapıyı açıyor..
Her şeyden haberi var..
Tam bir ayaklı gazete..
Allah rahmet eylesin..
Çok anım var kendisi ile ilgili..

Neyse biz bir gece ,bir şekilde onu atlatıp, mayın tarlasına basmadan evden çıkmayı başarıyoruz.
İlk bulduğumuz taksiye atlayıp bizi şuraya götür diyoruz..
O zamanlar cep telefonu falan yok..
Şöför bizi bir meydanda indiriyor..
O sırada el arabası ile çöp toplayan bir adamdan başka kimse yok sokaklarda..
Dönüp dolaşıp adresi bulacağız derken kayboluyoruz..
Bir sokağa giriyoruz..
Köpek kovalıyor..
Ondan kaçarken yolumuzu iyice şaşırıyoruz..
Sonra peşimize bir araba takılıyor..
Korkuyla ilk bulduğumuz apartmana dalıyoruz..
Ben koşa koşa 1. kata çıkıp ilk kapıyı çalıyorum.
Yaşlı bir amca kapıyı açıyor..
Acilen telefonlarını kullanmam gerektiğini söyleyip arkadaşımı arıyorum.
Neredesiniz? diye sorunca bende amcaya soruyorum..
Amca tarif ediyor ama arkadaşım bilmiyor..
Siz en iyisi taksiden ilk indiğiniz yere gelin, sizi oradan alayım diyor.
Biz gecenin bir yarısı hiç tanımadığımız bir evden teşekkür ederek çıkıyoruz..
Aşağıya indiğimizde bizi takip eden arabanın kapının önünde beklediğini görüyoruz..
Tam geri dönüp amcaya sığınacağız ki..
Eşinin "Deli misin sen? Adresi verdin. Gördüler şimdi bizi yaşlı, evi soyacaklar. Arkadaşlarını çağırdılar.Polisi ara hemen!" diye bağırdığını duyuyoruz..
Dışarı çıksak araba bekliyor, içeride kalsak polis götürecek :)
Kuzenlerime bekleyin ve ben koşun dediğimde peşimden koşun diyorum.
Aralarında en küçük ben olmama rağmen en akıllı da o zamanlar benmişim :)
Annemin beni emanet ettiklerine ben sahip çıkıyorum resmen..
Arabadaki adam radyo ile oynadığı sırada start verip koşun diyorum..
Ters yöne koşmaya başlıyoruz.. Koşarken sağda dağ gibi bir yere tırmanan merdivenler görüp oraya sapıyorum..
Nefes nefese tepeye kadar tırmanıyoruz..
Tam tepede dinlenirken 1-2 sarhoşun bir demir parmaklıklara yaslanmış içtiğini görüyorum.
Gecenin karanlığında parmaklıklardaki yazıyı okumaya çalışıyorum..
Yazıyı okuyup, çığlığı basıp yola doğru koşmaya başlıyorum.
"Hz. ....... Yatırı" :)
Pis sarhoşlar, onlarda çarpılmıştır kesin..
Biraz uzaklaştıktan sonra yürümeye başlıyoruz..
O arada ben aralıksız benden yaşça büyük ama beyince küçük kuzenlerime sövüyorum.
14-15 yaşındayım daha yaşadığım geceye bak!
Yürürken bir tıkırtı duyuyorum..
Taksiden ilk indiğimizde gördüğüm çöpçü..
Bir çöpü karıştırıyor..
Hemen yanına koşuyorum..
Bizim saf kuzenlerde peşimden..
"İyi geceler.. Bizi hatırladınız mı? 2 saat önce falan bir meydanda karşılaşmıştık ya, bizi oraya götürür müsünüz?" diyorum.
Adam önce suratıma boş boş bakıyor..
Sonra.. "Tamam arabam ilerde, götürürüm" diyor.
O arada arkadan kuzenimin sesi geliyor.
"Kusura bakmayın ben arabaya binmem!" diyor.
Ben o an gülmekten katılıyorum.
2 kuzenim anlamsızca bana bakarken, adam "Zaten binemezsin kardeşim, el arabası, çöp topluyorum ben onunla" diyor..
Hepimiz gecenin o sessizliğinde gülmekten katılmak deyiminin hakkını verircesine katılıyoruz :)
Sonrası mı?
Adam bizi o meydana götürüyor.
Arkadaşımız gelip alıyor.
Sonra biz uzun bir süre canımız sıkılınca geceleri karşı komşuyu atlatıp radyoya gitmeye başlıyoruz :)
Ve hiç kimseye yakalanmıyoruz..

Umarım annem blogumu okumuyodur :)

O zamanlar çılgınlık sandığım şeylerin, şu anda cahil cesaretinden başka bir şey olmadığını görüyorum.. Ve eminim olduğum bir şey de bir gün çocuğumun evde tek kalması gerekirse kesinlikle kuzenleri ile kalmayacağı..

;)








28 Nisan 2017 Cuma

Yolun yarısı..

Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.


Cahit Sıtkı'nın bu şiirini ortaokul yıllarımda bir yarışmada okumuş ve derece almıştım..
Ödülüm bir dolma kalem miydi yoksa bir kitap mı hatırlamıyorum ama,
O günlerde tek bildiğim 35 yaşın bana çok uzak olduğuydu..
O zamanlar 35 ime geldiğimde muhtemelen evli,çocuklu bir teyze olacağıma düşünüyordum.
Evet teyze oldum,ama gerisini olamadım :)
O da sağolsun ablam sayesinde oldu..


Ve bugün o gün :)
Artık bende dolu dolu bir 35'im..
35 sene önce bugün apar topar annemi hastaneye koşturttuğum gün..
Dünyaya gelmek için sabırsızlanan 6,5 aylık bir bebek..
Hemde en çirkininden..
Nasıl bir yaşama azmim varsa tutunmuşum da hayata..
İlla yaşayacağım da yaşayacağım diye :)


Nedense aklıma gelen ilk hatıra..
25. doğum günümde bir oyun sonrası ceza alıp, sokağın ortasında bağıra bağıra "İyi ki doğdum, gördün mü 25 oldum" diye şarkı söylediğim sahne..
Onun üzerinden bile tam 10 sene geçmiş..
35..
Memleketimin plakası olmasından mıdır nedir kulağıma çok hoş geliyor nedense :)
Tabi bir de "Aaa hiç 35 göstermiyorsun" diyenlerin gazlamaları..
Geriye dönüp baktığımda mutluyum..
Güzel bir hayatım oldu..
İyi bir ailem, gerçek dostlarım,eğlenceli arkadaşlarım oldu..
Sevdiğim insanlarla çok eğlendim..
Hatta o kadar eğlendiğim zamanlar oldu ki.. bu nasıl bir hayat yahu dedik..
Üzüntüden süründüğüm günlerim de oldu, bulutların üstünde uçtuğum günlerimde..
Ağlamaktan içimin çekildiği anlarda "Bu nasıl hayat ya!" diye isyan ettiğim zamanlar oldu..
Hiç geçmeyeceğini sandığım zamanlar yaşadım..
Kayıplarım oldu..
Beni üzen insanlar oldu..
Yarı yolda bıraktıklarım, yarı yolda bırakanlarım oldu..
Ama her geçen yaşımda hayata dair bir şeyler öğrendim..
20 li yaşlarda her sene büyümek sandığım şeyin,
Zaman ilerledikçe olgunlaşmak olduğunun farkına vardım.
Ama ne olursa olsun hayatımın ilk yarısı benim için güzel geçti..
Eğer bunu fragman sayarsam, ikinci yarı daha iyi geçecek sanki..
En azından ben kendimi öyle motive ediyorum.. :)


Hayatımın ilk 35 senesine iyi ya da kötü herhangi bir şekilde dahil olmuş herkese teşekkür ederim.
Bugünkü tabir-i caizse sizin eseriniz :)
Hayatımın geri kalanında da yanımda olacak ve asla değişmeyecek insanlara da sabır dilerim :)
Bilirler benimle hayat çok hareketlidir..

2. yarıda da sizi şaşırtmayacağım dostlar..
Yeni yeni süprizlerle karşınıza geleceğim..
Ve şu an tanıdığım yada tanımadığım hayatıma dahil olacak insanlar..
Şimdiden size de hoş geldiniz diyeyim :)

Şimdi ben kendime kadeh kaldırmaya gidiyorum..
Fona da Ayten Alpman’dan “Her yaşın ayrı bir güzelliği var” ı açıyorum..
İyi ki doğmuşum yahu! ;) 


8 Mart 2017 Çarşamba

Açılın ben geldim :) Facebook'a dönüş VoL I.

Yaklaşık 5 sene önce, eski erkek arkadaşım ile kapanacak bu facebook polemikleri ile kapattığım,  ayrılık sonrasında da kullanıp ne yapacağım yahu dediğim facebook profilimi geçen hafta açtım..
Neden mi açtım?
Valla çok gerektiğinden değil aslında..
Sırf kıllığına açtım :)

Çünkü kapanacak diye kendini parçalayanların, ayrılık sonrasında da koşa koşa ilk iş hemen kapalı hesaplarını açanların aksine, sosyal medyayı onu bunu bulmak için kullanmışlığım pek yoktur..
Zaten bulmak isteyen her yerde bulur. Ama genelde kapattıranlar "kişi kendinden bilir işi"cilerdir :)

Annem, günümüz anneleri gibi tam bir facebook hastası..
Herkesi stalklıyor..
Her şeyi beğeniyor..
Facebook'tan dünyayı yönetiyor sanki..
Geçen hafta bir baktım kapak fotoğrafı yine ben..
Bu iş böyle olamayacak, en iyisi bende olayım da, kontrollü gidelim bari dedim :))
Gözün aydın bende açtım dediğimde, sevinçten havalara uçtu :))
Orada olunca ne oluyor tam anlamış değilim ama..
Gerekli uyarıları yaptım..
İlk birkaç gün bilerek uzak durdu..
Ama dayanamıyor..
Bugün ilk yorumunu yaptı..
Bakalım neler olacak? Biliyorum durmayacak çünkü..
Abartırsa annem demem silerim listemden :)
Onun da farkında :)

Çünkü sinirlendiği kişinin doğum gününde duvarına "Senin doğduğun güne lanet olsun" yazacak kadar açık sözlü bir annem var :)))) duyduğumda 1 saat aralıksız gülmüştüm :))

Ama arkadaş şunu anladım ki, ayrılıktan daha zor bir şey varsa o da arkasını temizlemek :)
Sil sil bitmiyor..
Fotoğraflar,yorumlar,gidilen mekanlarda check-inler :)
Tam ohh bitti diyorum..
Alakasız bir yerden bir yorum çıkıyor :))

Üzerinden çok zaman geçtiği için sanırım, çoğunu kahkahalarla gülerek okudum..
Çoğunu hatırlamadım bile..
Bazılarına çok şaşırdım..
Sonra karşılıklı ikiyüzlülükleri gördüm..
Her şey nasıl başlamış, nasıl bitmiş dedim..
Zaman nasıl bir şey gerçekten..
Her şeyin üstünü nasıl kapatıyor yavaş yavaş.
Belki de bu kadar beklememin sebebi, tam da bu aşamaya gelmekmiş diye düşündüm..
Maziyi sadece bir film gibi hatırladığın, ama kılının bile kıpırdamadığı bir an..
O kadar yabancı kaldığın an..

Aslında itiraf etmeliyim ki bir araştırma yapmak için açmıştım..
Baktım ki ortalık benim için süt liman, kalsın da annem sevinsin bari dedim :)

Ama bunun bir de eski arkadaşlar boyutu var..
Şu an ölmüş dirilmiş yada gurbetten dönmüş muamelesi görüyorum..
Herkes sen yaşıyor muydun modunda :)
Yahu facebook kullanmıyorum diye ölmem mi gerekiyordu?
Hasta mısınız siz? :)
Zaten siz niye kullanıyorsunuz anlamış değilim.
1 hafta olmasına rağmen acayip sıkıldım ben..
Ana sayfa tam bir çöplük..
Herkes siyasetçi herkes şair..
Özlü sözlerden fenalık geldi..
Akrabaların gereksiz iltifatları da cabası..
Hayır yorum yazmasa olmaz..İlla yazacak..İlla..
Onlar güzelsin maşallah yazmazsa, bir anda çirkinleşeceğim sanki :)

Sevgili arkadaşlarım şimdilik beni her check-in e ekleyebilirsiniz :)
Son 1 senedir ben facede yokum ki deme derdinden de kurtuldum böylece :)
Ama çok alışmayın, beni baydı şimdiden..
Her an yok olabilirim :)

Neyse..
Şimdilik..
tabir-i caizse is back..






15 Ekim 2016 Cumartesi

Seni Tanrı Bile Affetmeyecek..

Uzun bir yazı yazıp sildim..
İçimden söküp attıklarım,
Gece yarıları kabuslarla yataktan fırladığım,
Sabahları gözümü açtığımda hıçkırarak ağladığım,
Tek bir cümlenin beynimde yankılandığı günler için..
Bir şarkı  ekleyip gideceğim..
Siz okumasanız da olur..
Ben kimin okuyacağını biliyorum..
15 Ekim..
Seni Tanrı Bile Affetmeyecek..





9 Ekim 2016 Pazar

İmkansızdık..

Her şeyin yavaşça durulmaya başladığı zamanlardı..
Dalgalı denizlerim kendini durgun denizlerinin sakinliğine bırakıyordu sanki..
Bir tesadüf ile yollarımız kesişti..
Bir tesadüf bizi aynı yere attı..
Farklı yerlerden, farklı ortamlardan, farklı dünyalardan, farklı acılardan nasıl olduğunu hala anlayamadığım bir şekilde O'nun hayatının orta yerine düştüm..
İlk defa kontrolün bende olmadığı bir yerdeydim..
Ben, beni kontrol edemiyordum..
Farklı bir gezegene bir hafta sonu yolculuğu gibi oldu..
Ve ben o yolculukta ben değildim..
Kendi dünyama geri ışınlandığımda bunun bir şaka olduğunu sandım bir süre..
Olmaması ne kadar imkansız şey varsa olmuştu..
Kimdi oradaki tabir-i caizse?
Ve bu imkansızlığı uzun süre anlamaya çalışsam da anlayamadım..
Ne olmuştu?
Neden olmuştu?
Bu nasıl bir şakaydı?

Yok saymak benim doğamda vardır..
Başedemeyeceğimi anladığım şeyleri yok sayarım.
Ben bu imkansızlıkla baş etmek için çok yorgundum.
Ben kendimi anlatmak için çok yorgundum..
Gördüğü gibi kalmak en doğrusuydu..
Bu bir rüyaydı, gerçek değildi dedim.
Ve kapattım.

Aradan geçen günlerde ,bunun kapanmasına izin vermedi..
Bilerek ya da bilmeyerek..
İsteyerek ya da istemeyerek..
Bir şey yapmadı..
Bir şey yaptı..
Bir şey yapmayarak, bir şeyler yaptı..
Sakinliği, iyiliği, bazen hiçbir şey yapmadan orada durması, bazen sinir bozması,ama sürekli uzaktan izlemesi.. göndermeleri, göndermemeleri, umursamaz görünüp her şeyi bilmesi, ama aslında benim hakkımda hiçbir şeyi bilmemesi..

Ben gerçeğin tek olduğuna inanırım.
Süt beyazdır, kömür siyah..
Hiçbir gerçek hiçbir insana göre şekil alıp değişmez..
Aynı insanların değişmediği gibi..
Kim olduğunuzun bir önemi yoktur..
Bir insan bir şeyi gerçekten istiyorsa, onu yapmak için mutlaka bir yolunu bulur..

Benim hayatımda grilere yer yoktur..
Arada kalan şeyleri sevmem..
Beklemeyi sevmem..
Aklımın karışmasını sevmem..
Çocukken bile gerçekten istediğim şeyi "sadece 1 kere" söylerdim.İkincisi asla olmazdı..
Ya hep, ya hiçciyim ben..

Net insanları seviyorum! Brüt olunca aklım karışıyor.. :)
Bir insanın gerçekten söylemek istediği şeyleri söylememesini anlamıyorum..
Oyunlardan,taktiklerden, göndermelerden nefret ediyorum..
Bir konu üzerine çok düşünmeyi sevmiyorum..
Hayatın sürüklediği noktalarda en iyisini yaşamak, en huzurlu anı seçmek için dolanıyorum..
İçinden çıkamadığım durumlarda üzülüyorum.
Ve üzülmeyi sevmiyorum..
Yeterince üzüldüğüme inanıyorum çünkü..
Fazlasını istemiyorum..

Ve ben aklımın karıştığı noktalarda gidiyorum..
Eğer bakmazsam, görmeyeceğimi biliyorum.
Evet,
Benim tek sarhoşluğum..
Ben gidiyorum..

Ekim 2016




5 Ekim 2016 Çarşamba

Aşk Bitti..

Ben hiç aşk insanı olmadım,olamadım..
Genel olarak yapım çok sevgiye müsait değil zaten..
Öyle herkesi seviyorum, dünya güzel, insanlar güzel saçmalığına inanmıyorum..
Sevdiklerimi çeker çıkarır, gerisini çöp sayarım..
Sevdiğim insanları çok sever, sevmediklerime hayatı zindan ederim..
Bunu sözle falan yapmama da gerek kalmaz..
Yüzümden okunur..
Hoşlanmadığım hiçbir şeyin suratına dahi bakmam..
İnsan, hayvan, eşya,çocuk,elbise,bina vs vs..
Sevdiğimi de alır baş köşeye oturturum..
Hep gözümün önünde olsun isterim..
İnsanlara ısınmam çok zor olmakla beraber, soğumam ışık hızında olur..
Kredisi sonsuz birkaç kişi dışında hayatımdaki herkesin üzerine tek kalemde çizik atabilirim.

Bir de bunun aşk boyutunu düşününce, düşündüklerim tam da korktuğum gibi oldu..
Hayatımda "O" hatayı bir kere yaptım..
Bir daha da yapmayı düşünmüyorum demeyeceğim..
Bir daha olmamasını diliyorum sadece.
Ama bu bir döngü..

Ben aşkla hayatı güzelleşen çok az insan gördüm..
İlk günler çiçekler böcekler şeklinde, bahar havasında geçen günlerin şaşmaz bir sırayla önce sonbahara, sonra kara kışa döndüğünü çevremdeki ilişkilerde de çok izledim..
Hele bir de dış faktörler etkinse "Cehenneme Hoşgeldiniz" :)
Nikahlarda Evettttt diye çığlık attıklarında,içimden "Hııı hııı evett :) göreceğiz 2-3 seneye derim"
Hiçbir şey olmasa bile monotonlaşan evliliklerinde yok olup giderken insanlar, aşktan değil sadece alışkanlık ve ortak sorumluluklarından dolayı devam ettiriyorlar evliliklerini..
Çok cesur olanlar ayrılıyor..
Ayrılık bir kurtuluş mu hayır..
Sonuçta bu bir döngü..
Bir gün bir yerden, farklı bir boyutta tekrar dahil oluyorsun sisteme..
Sadece önceki ilişkilerin hangi rolde devam edeceğini belirliyor..
Canı yanan mı? Can yakacak olan mı?

Aşk için çıldıran yakınlarıma anlam veremiyorum çoğu zaman..
Neden mi? Eğer biterse, ki genelde biter..

Sadece ortalamada 3 ay ayakları yerden kesilecek diye, (ki bu bile çok az kişiye nasip olur, öyle herkes herkesin ayağını yerden kesemez,kimi zaman 3 ay bile sürmez) sonrasında çekilecek acıya,
Sizi en sevdiğini sandığınız insanın aslında sizi hiç sevmemiş olduğunu,
Aslında aşk sandığınız şeyin karşılıklı ego tatmini olduğunu anlamaya,
Yüzünü ezbere bildiğiniz insanı zamanla flulaşan bir görüntü ile hatırlamaya,
Kıskanıyor çünkü beni seviyor diye avutmalarınızın, karşınızdakinin kendine özgüven eksikliği olduğunu,O beni kıskanıyorsa bende onu kıskanırım diye sidik yarışına dönüştürdüğünüz ilişkinizin aşk değil de bir girdap olduğunu  farketmeye,
Sokağın, marketin,ofisin, arkadaşlarınızla eğlenmeye gittiğiniz barın ortasında birden hıçkıra hıçkıra,Trafikte dörtlülerinizi yakıp arabanızı emniyet şeridine çekip katılarak,Güle oynaya en sahte maskenizle evinizin kapısını açtıktan sonra sokak kapısının arkasına oturarak saatlerce,Bir saksıya, bir fotoğrafa, bir nota bakarak sabaha kadar ağlamanıza,
En alakasız ortamlarda, en alakasız muhabbetlerde sadece onu hatırlatacak tek kelimede paralel evrene geçmenize,
Evlere, şehirlere sığamayıp sürekli elinizde bir bavul oradan oraya koşturmaya,
Nefessiz kalsanız da durursam ölürüm mantığıyla yaşamanıza,
Tek bir karede, tek bir haberde manevi acınızın fiziksel acıya nasıl dönüştüğünü tecrübe etmenize,
Saç diplerinizin yanarken saçlarınıza düşen ilk akları o anda anlamanıza,
Çevrenizdeki her karşı cinsi düşman belleyip, ilk atakta canını yakmanıza,
Ömrünüzden ömür, neşenizden neşe gitmesine ve buna rağmen en sahte mutluluk nasıl yaşanır bunu öğrenip, çevrenizdeki herkesi o enerji alanına alıp kandırmanıza,
Olmadık zamanlarda gözlerinizin uzaklara dalıp dolmasına,boğazınız yanıp tam bir damla yaş düşecekken sebepsiz bir kahkaha atıp kendi kendinizi kandırmanıza,
Bir şeyleri kurtarmak istemenizin gurursuzlukla adlandırılmasına,
Hayatta en çok istediğiniz şeyi, artık her şeyin bittiğini anladığınız için kendi ellerinizle yok etmenize,
Kabuslarla dolu geceler geçirmeye..
.................

DEĞER Mİ?
Bence değmez..
O yüzden, artık aşık olmalısın diyen arkadaşlarıma sinirlenmem bundandır..
Ben kimsenin bu kadar değerli olduğunu düşünmüyorum.

Aşk bir insanın ömrü boyunca yaptığı hataların diyetidir..
Ve herkes bunu günü geldiğinde öder.

Bu yazıyı bloğa gönderdikten sonra,
En sevdiğim  Jehan Barbur şarkısını dinleyeceğim..
AŞK BİTTİ..


2 Ekim 2016 Pazar

Hıdırellez..

İzmirliler için önemlidir..
Tam bir bayram havasında kutlanır..
Çocukluktan itibaren bu ritüelle büyürüz çünkü..
Hıdırellez gecesi herkes sokaklardadır..
Ertesi günde genelde İzmir fuarında Romanların eğlencesi olur..Ona gidilir..
En azından benim çocukluğumda öyleydi..
Gece eğlence başlar..
Tüm sokaklarda ateşler yakılır, üzerinden atlanır..
Yaralanma vakaları fazla olur :)
Mahalleler arası en büyük ateş bizim yarışı vardır..
Bir sene hiç unutmuyorum..
Bizim mahallede Ses Sistemleri satan bir dükkan vardı..
Hıdırellez gecesi kocaman bir ateş yakıldı..
Bu dükkanın sahipleri de öyle bir müzik sistemi kurdular ki sanırsınız Tarkan konsere gelecek..
Sokağa sandalyeler masalar atıldı..
Komşuların hepsi eski..
Herkes birbirini tanıyor..
Babalar içki sofrası kurdu..
Anneler çiğdem çitledi, dedikodu yaptı :)
Çocuklar dilediğince eğlendi..
Öyle bir eğlence yapıldı ki.. Yan mahallelerde bizim sokağa akın etti.
Bir sürü insan eller havaya modunda ateşten atladı.. Gül fidanlarına dilekler asıldı..
Eğlence gece geç saatlere kadar devam etti..
Lise döneminde ise okulun bulunduğu sahilde olurdu herkes..
O akşam oraya herkesi göreceğini bilerek gider,
Ona göre ayrı bir özen gösterirdin :)
Süs püs manasında yani..
Bütün gün formalı gördüğün insanları, farklı göreceksin sonuçta :)

İstanbul'a taşındığımdan beri eksikliğini en çok hissettiğim şeylerden biridir Hıdırellez..
Birkaç kere İzmir'e kaçma fırsatı bulsam da çoğu zaman gidemedim..
Bir keresinde de Ahırkapı'daki şenliklere gidip, trafikte daralınca bir daha gitmeme kararı aldım. :)

Her sene dilenen dilekler genelde aynı..
Aşk, sağlık, huzur, başarı, para vs.
Yaklaşık 7-8 sene önce benim gül dalına astığım dileğimi, o dönem beni seven ama bir türlü açılamayan bir arkadaşım ben gittikten sonra gidip, astığım yerden alıp açmış..
Ve bunu bana bu sene itiraf etti :)
"Kas kafalı dedim.. Demek ondan olmuyor dileklerim :)"
Hayır kendi evlenmiş ben evde kaldım bir de :)))
O yüzden bu sene oturup çok ayrıntılı çizdim :)
Yahu madem isteme hakkım var..
Her şeyi isteyebilirim sonuçta..
Parayla değil ya..
Bir A4 e tek tek çizdim..
Şu olsun ama yanında şu da olsun..
Bu olsun ama yanında bu da olsun diye..
Sonra gidip bir gül dalına astım..
Sabahta erkenden uyanıp, sabah alışverişini getiren apartman görevlisine yakalanıp rezil olmadan gidip astığım yerden aldım.. :)
Ve kırmızı kesesi ile 1 hafta çantamda dolaştırdım..
Dedim ki..
Ben bunu nerede denize atarsam, bu dilekler orada olmaya başlasın..
Ve her şey 2 hafta sonraki Bodrum tatili ile start verdi..


Bahar oldu aman
Al kese astım gül dalına
Adadım yarin adına

İki göz oda..
......
Ağlama hıdrellez
Ağlama be bana
Acı ektim yerine
Aşk yeşerecek
Başka bahara..







1 Ekim 2016 Cumartesi

Okunası Seri.. Fi - Çi - Pi - Azra Kohen!

Kitap okumayı severim..
Belirli dönemlerde peş peşe, nefes almadan kitap okur..
Bazen 1-2 ay elime kitap almam..
Her şeyi ya hep ya hiç yapmamdan kaynaklı biraz..
Yine kitap okuma krizim tuttuğu dönemlerde kendisi ile ünlü bir kitabevinin online satış sitesinde tanıştık..
2015..
Fi ve yanında yaklaşık 10 tane daha kitap siparişim bir Cuma günü kargo ile geldi..
Fi ince denemeyecek kalınlıkta bir kitap..
Kitaplar arasında elim ilk ona gitti..
Belki ismimin ilk iki harfi olmasından sebep :)
Cuma gecesi..
Bir 10 sayfa okur uyurum derken..
Sabah ezanı okunduğunda gözlerim kapanma aşamasına gelirken inatla okumaya devam ediyordum..
Ertesi akşam kitabın son sayfasını okurken "Aman Allah'ım bitiyor.." diye hüzünlendiğimi hatırlıyorum..
Ayrıca ben 6,5 aylık, bekleme sabrı pek olmayan bir insanım..
İnşallah Çi'yi çok beklemeyiz diye dua etmeye başlıyorum.
Nitekim bir süre sonra Çi çıkıyor..
Alınıyor yine aynı gün bitiriliyor..
Bu sefer Pi'nin yolu gözlenmeye başlanıyor..
Pi tam bir yolculuğa çıkacağım gün piyasaya çıkıyor..
Normal şartlarda o kalınlıkta bir kitabı yanımda taşıyacağımı pek hayal etmezdim..
Tatiller için genelde daha az ağırlık yapacak kitaplar seçerim çünkü :)
Bugüne kadar uzun yolda yanımda taşıdığım en kalın kitap olarak da benim tarihime geçecek sanırım..
Ve hala salonumun ortasında sehpada dururlar..
Bazen kafam bozulduğunda, ruhum sıkıldığında birini alır rastgele bir sayfa açar okurum..
Oyun gibi.. "Bugünün sana mesajı bu" derim :)

Bazı kitaplar vardır.. Çok seversiniz..
Benim Fi-Çi-Pi üçlemesi ile bağım diğer sevdiğim kitaplara göre çok daha farklı..
O kitaptaki karakterler benim sanki..
O kitabı ben yazdım sanki..
O kadar benden ki..
Kendi hayatımın karışık olduğu bir dönemde, gönderilmiş bir işaret sanki..
Biri bunu benim için yazdırmış olmasın sakın diye düşündüğüm anlar çok oldu..
Kitabın konusu ne deseler tek bir şey söyleyemem..
Her şey var..
Aşk,nefret,tutku,din,inanç,siyaset,toplum vs vs..

Azra Kohen'in kitapta anlattığı gibi,
Herkesin dünyada olması gereken bir yer, uğruna çalışması gereken bir amaç var..
Ve sen o amacı bulana kadar acı çekersin..
Her şey bir tohumu toprağa ekmekle başlar..
Ve biz olduğumuzda tamamlanır..

Ve benim bu blogu yazma nedenimdir o kitap..
Tabi ki ben bir yazar değilim..
Ama ne ile mutlu olduğumu ben biraz da Azra Kohen sayesinde çözdüm..

Benim içimde biraz Duru var..Şımarık..
Biraz Bilge var.. Soğukkanlı..
Bazen Eti var.. Ketum..
Can'a benzeyen karakterler tanıdım..
Deniz'e benzeyen..
Özge gibi arkadaşlarım oldu..
Ali gibi de..
Kitap bana zor zamanımda ne yapıyorum ben? dedirtti..
Ve yolumu değiştirmeme yardımcı oldu..
İnançlarımı sağlamlaştırdı..
İşte tam da benim inandığım şey bu dedirtti..
Bilmediğim konularda öğretti..

Kitap tavsiyesi soran her arkadaşıma ilk bu seriyi okuyup okumadığını soruyorum..
Okumadıysanız lütfen okuyun..
Kendi farkındalığınız için..
Size bir roman havasında sunulan gerçekleri lütfen sizde farkedin..
Su gibi bir seri..


Yeni kitabını sabırsızlıkla bekliyorum..
Kalemine ve ruhuna sağlık Azra Kohen!
Sen de iyi ki varsın!







30 Eylül 2016 Cuma

Le Ekip - Lo Ekip.. Ekip gibi ekip :)

Almanya tatilinden yeni dönmüştük ki, Oz bir broşür attı.
"Fig Fig 29 Nisan-1 Mayıs Sakız'da roket savaşları festivali var. Benim arkadaşlar gidiyor.Onların da arkadaşları gelecek.Baya güzel bir organizasyon gidelim mi?" dedi.
Tabi ki gidelim soru mu bu da yani..
Bu sefer her şey tek bir EFT ile çözüldü.
Tur şirketi her şeyi ayarlamış zaten..

28 Nisan doğum günüm.
2016 yılını İzmir'de karşıladığım gibi doğum günümü de İzmir'de geçirmeye çok önceden karar vermiştim zaten..
O tarihlerde iznimi ayarladım ve düştüm İzmir yollarına..
Kutlamanın ertesi günü Oz ile Çeşme'ye geçtik.
Ekiple limanda toplanacağız..
İlk biz gitmişiz..
Deniz,Arzu ve Gonca geldi..
Deniz ile Oz liseden arkadaş. Deniz ile Arzu üniversiteden, Gonca ise spordan arkadaşları..
Ben başta tedirginim..
Çünkü kendimi biliyorum..
Ya sevmezsem kızları?
Hayır olan Oz'a olacak..
Feribot saatine kadar çaylar kahveler şeklinde ilk muhabbetler başlıyor..
Daha önce Oz'a gönderdiğim 2 videonun geyiği dönüyor..
Özellikle Hacı Amca :)
Bilirsiniz belki, şu hacı kıyafeti ile Demet Akalın'ın şarkısını söyleyip dans eden adam :))
Oz fena taklidini yapıyor..
Sürekli "yapsana yapsana" diye yalvarıyoruz :)
Sakız sokaklarında koca adamı dansettiriyoruz :)

Sakız'a geldik..
Bütün İzmir'de gelmiş sanırım..
Kiralık arabalarımızı alıp otelimize geçtik..
Tur şirketinin sahibi Deniz'in arkadaşı..
Bizim turla gelenler 2 otele yerleştirildi..
Bizim ekip aynı oteldeyiz..
Yarın Amelie de gelecek, bugün o çalışıyor dediler..
Ee gelsin onu da görelim :)
Amelie de, Deniz ve Oz'un kürek topluluğundan arkadaşı..
Yani ekibin ortak noktası Deniz :)
Deniz uyursa, herkes ölür modu :)

Bizim odanın önünde bir balkon var..
Deniz'le yarın gece roket savaşlarını buradan izleriz diye konuşurken,
Oz bakın buradan da izleyebilirsiniz diye balkondan sarkıp aşağıya uzatıyor elini..
"Nerden?" diye atlıyoruz hemen Deniz'le.
"Salaksın Oz ya.." :)))
Tahmin ettiğiniz gibi hareket çekiyormuş meğer :)
Akşam yemeği için toplanıyoruz..
Yemek kaba tabirle taaa cehennemin dibinde ayarlanmış..
Yolda açlıktan arabadan mı atsam kendimi falan diye düşünüyorum :)
Neyse sonuçta güzel bir Yunan tavernasına geliyoruz..
Acayip kalabalık, biz çok açız ve Yunanlar her zamanki gibi serviste çok yavaş..
Yemeğe o kadar konsantreyiz ki..
Dans eden insanları sadece izleyebiliyoruz..
Tam ohh karnımız doydu, kalkıp bizde 1-2 göbek mi atsak derken hadi otele dönüyoruz deniyor..
Sakız küçük ama karışık bir ada..
Ekiple dönmezsek oteli bulamayacağımızdan endişe ettiğimiz için bizde erkenden otele dönüyoruz..

Ertesi sabah kahvaltıdan sonra merkeze iniliyor..
Öğleden sonra Lagada'ya yemeğe gidilecek..
O saate kadar boşuz..
Önce merkezde gezilecek..
Sonrası için Oz'la ikimiz denize girmek için hazır ve kararlıyız.
1 ay önce Dedeağaç'ta giremedik çünkü..
O zaman da kararlı gitmiştik, ta ki tepemizdeki kara bulutları görene kadar sürmüştü kararlılığımız..
Çeşme'den feribot geliyor.
Kızlar Amelie'yi alıp gelecekler limandan..
Merkezde park yeri problem..
Biz arabaya park yeri bulana kadar kızlar bir cafeye oturmuşlar..
Amelie gelmiş, onunla da tanışıyorum.
Masaya bir erkek daha eklenmiş..
"Tanıştıralım, Kaldırım Gülü" diyorlar. Az önce kaldırımda karşılaşmışlar :) Deniz ve Arzu'nun üniversiteden arkadaşı.
Ve aslında Sakız'daki o cafede, o an hiçbirimiz farkında olmasa da kader ağlarını örüyor ve Pis Yedili ilk kez toplanıyor :)

Lagada'da yemek faslı sırasında Oz ve ben "Merhaba Yaz" deyip deniz sezonunu açıyoruz..
Akşam Roket savaşları var..
Yemekten sonra bir markete uğruyoruz..
Akşam gösteriyi izlerken otelin terasında içeçeğiz..
Sanırsınız ülkede içki yasaklanacak.. yada hepimiz alkolik..
Stokluyoruz, yanında envai çeşit atıştırmalığı ile..
Otele dönüp gösteri saatini beklemeye başlıyoruz..
Ve ekibin ilk bahtsızlığı kendini gösteriyor.
18. yüzyıldan beri yapılan roket savaşları, bu sene biz oradayken iptal ediliyor :))
200 senelik gelenek sanırım sayemizde bozuluyor..
Sadece evlerden atılan birkaç havai fişekle aydınlanıyoruz..
Her atıldığında da aacaba başlıyor mu diye de umut ediyoruz..
Gece Yunanlıların kutsal günü sayıldığı için tüm halk süslenip püslenip kiliseye ayine gidiyor..
Bizde otelde sıkılıp kendimizi merkeze atıyoruz..
Yolda bir ambulansın yanındaki 2 adamla muhabbet ediyoruz..
Neden iptal edildiğini falan anlatıyorlar..
Biri yakışıklı :) Oz beni dürtüyor.. Kaşlar gözler oynuyor :))
Niko.. Başka bir hikayede belki anlatırım..
En son haber aldığımızda şehir merkezine gidiyordu..
6 aydır dönemedi sanırım :)))

Bir ara kiliseye girip paskalya yumurtalarımızı da almayı ihmal etmiyoruz :)
Hatta o yumurta, şu an tam karşımdaki mutfak masasının üzerinde kırmızı ambalajıyla bana bakıyor..

Sakız, tamamen yeme-içme-muhabbet modunda geçti..
Deli gibi yiyip içip, "iyi yedik, güzel yedik,valla güzel yedik" diye birbirimizi destekledik :)
Mythos ya en sevdiğim bira.. Bir tane daha alayım ben modundayım hep :)
Dönüş yolunda festival gecesinden kalanları feribotta atıştırmaya başlıyoruz..
Bir ara gözümüz Oz'a takılıyor..
Kuruvasanın içine portakallı kurabiyeyi koymuş, ağzına atarken yakalıyoruz..
Kuruvasanın çikolatası bittiği için tat versin diye yapmış-mış-mış :)))
Çeşme limanında vedalaşıp dağılıyoruz..
Hepsi İzmirli..
Bende İzmir'de bir gün daha geçirip ertesi akşam İstanbul'a dönüyorum..

Ertesi hafta, fotoğraf paylaşımı için kurulan whatsapp grubunda herkes evine döndüğünde ilk tohum atılıyor..
Bu yaz hep beraber yurtdışına tatile mi gitsek?
Ve yaz tatili için hemen hazırlık aşamasına geçiliyor..
Ve asıl hikayeler o süreçte başlıyor :)

2016'nın bana kazandırdığı diğer güzel insanlar..
Deniz, Amelie, Arzu, Gonca, Kaldırım Gülü..
Herkes gezenti..
Bu yaz birlikte çok zaman geçirdik..
Çok eğlendik..
İyi ki varsınız..
Tatile gidelim mi? ;)



29 Eylül 2016 Perşembe

Oz! Ağlama duvarı, seyahat kankası :)

2016, 2015 i silmek için lütuflarıyla geldi..
Resmen "2015'e dayanabildiğin için seni ödüllendiriyorum.. Buyur 2016 senin yılın olsun.. Sana istediğin çoğu şeyi vereceğim.. Güzel insanlar,tatiller,yeni şehirler, yeni ülkeler,sevdiklerinle bol vakit,bu bir masal mı diyeceğin anlar..vs. vs. Arada geriye dönüp baktığında gözlerinde dolacak belki ama, seni 2015 kadar ağlatmayacağım." dedi.
2015 senesine belki ilerleyen zamanlarda değinirim..

Oz!
2016'nın bana getirdiği güzel insanlardan ilki..
Aslında daha önce de tanışmıştık ama o dönem Oz'un benden hiç haz ettiğini söyleyemeyeceğim :)
2015 sonlarından başlayarak her ay düzenli olarak hafta sonları yada tatil yapılacak her fırsatta İzmir'e Su ve Hava'nın yanına kaçmaya başlamıştım.
Oz, Su'nun kankası.. ya da ağlama duvarı da diyebiliriz..
Karşı cinsten olup dost olabilecek ender kitleden..
Otomatikman kankamın kankası benim kankam, ağlama duvarı da benim ağlama duvarım mantığıyla Oz'un derdine bir dert daha eklendi..
Oz nişanlı, nişanlısı uzak bir ülkeden..
Dolayısı ile o da biz bekarlarla bir arada takılıyor hep..
Hatta öyle ki.. Onun işi İstanbul bağlantılı olduğundan bir dönem, bir hafta İstanbul'da, bir hafta İzmir'de bir hafta başka şehir yada ülkede gezer hale geldik :)

2016 seyahatlerimin bir çoğunda Oz ile beraberdik.
İlk olarak 1 Nisan'da Yunanistan ile (Dedeağaç,Kavala,Selanik) ile başladık..
O rotaya daha öncede 2 kere gitmişliğim vardı ama bu sefer benim için biraz farklıydı..
Korkularının üstüne yürürken yanında güvenilir birini istersin ya..
Hafızamı geri sarıp, üstünü örttüğüm şeyler su yüzüne çıkmaya başladıkça,
Ben anlattım, Oz dinledi..
"Affedersen unutacaksın" telkinini hep yeniledi..
O bölgeyi iyi bildiğimden, en güzel yerlerde yemek yedik, muhabbet ettik,gün batımına karşı kadeh kaldırdık, Kavala'da gece hayatı(!)na karışmaya çalıştık başaramadık :), Selanik' te festivale katıldık..vs. vs.
Keyifli bir hafta sonuydu...
Pazar gecesi dönüş yolunda  konu Almanya'dan açıldı..
"Bira festivali geçen sene çok güzeldi, Nisan' da Stuttgart' da yapılıyor" vs. diye konuşurken,
Ben uçak bileti bakmaya başlamıştım bile..
Festivale tam 2 hafta vardı..
Orada kalacağımız arkadaşımızdan bilgi alındı vs.
Nisan ayı planına Almanya eklendi.

 2 gün sonra,yani Salı günü Oz aradı..
Oz bana Fig Fig der..
Dolayısı ile onun sayesinde tanıştığım insanlar da öyle derler :)
"Fig fig, ben Cuma Münih'e gidiyorum fuar için,fuarı gezip Cumartesi'de Stuttgart'a geçeceğim.Geliyor musun?"
Tabi ki geliyordum soru mu bu :)
1 saat içinde Münih gidiş,Stuttgart dönüş, Münih-Stuttgart arası tren biletlerimiz alınmıştı.
Konu tatil olunca fena hızlı organize olabilen insanlardık sonuçta..

Cuma günü ben İstanbul'dan o İzmir'den yola çıktı ve Münih'te buluştuk..
Tam şehrin merkezinde bulunan otelimize gittik.
Oz, bir şirkette yönetici.
Fuar zamanı olduğu için Münih'te tüm oteller dolu, ama bizim yerimiz ayrılmış..
Resepsiyondaki çocuk benim pasaportumu işlerken
"Hanım efendinin ilk Almanya seyahati olduğu için odanızı upgrade ediyoruz. Size bir suit vereceğiz. Odadaki mini bar da kullanımınıza açık.." dedi..
Tekrar sorduk.."Mini bar dahil mi?" "Dahil."
Türk'üz oğlum biz..Siler süpürürüz mini barı.. Çıkışta otelin 5 katı ödemeyelim sonra :))
Odaya çıktık... Dublex bir daire..
Girişte klasik, sağda banyo.
Salon gibi bir yere giriyorsun, köşe koltuk..
Yanında çalışma masası..
Duvarda LCD TV..
Üst kata çıktık..
Yine bir kanepe, karşısında duvarda LCD TV..
Birbirimize bakakaldık..
Oz "Çakala bak sen bize kanepeli odayı vermiş olamaz değil mi?!" diye söylenirken bir taraftan kanepeyi yatak oluyor mu acaba diye çekiştiriyor.
Bende o arada "Alt kattaki kanepe açılıyor mu acaba? Eee çarşaf yastık vs. yok.." diye söyleniyorum..
Yok bu böyle olmaz inelim odamızı geri isteyelim diye alt kata inmiş, kapıya yönelmiştik ki..
Diğer kapıyı gördük :))
Yatak odası..
Mini bar her çeşit içki ile dolu..
Adam bedava dedi ama burada çok içki var..
Hepsi mi bedava?
Teyit ettik.. ve barı ertesi sabah çıkışa kadar silip süpürdük :)

Gece otele döndüğümüzde bir şarap açtık..
Oz da telefonundan müzik açtı..
Muhabbet ediyoruz..
Bir şarkı çalmaya başladı..
"Aaa ben bu adamı biliyorum.. Neydi adı ya? Amerika'da yaşıyor.. Hatta benim Doğan'da çalıştığım dönemde bana konser bileti gelmişti. Bir arkadaşım da çok severdi.. Ayasofya' da konserine gitmiştik.........."
Oz "Tek bilet" dedi.
Gayet ciddi "Hayır ya çift bilet gelmişti" dedim..
Oz "Salaksın Fig Fig ya.." diye gülmeye başladı.
Ve o anda bende anlayıp gülmekten katıldım.
Adam,  Ömer Faruk Tekbilek
Oz "Tekbilek" demiş. :))
Yaklaşık bir saat boyunca aklımıza her geldiğinde güldük..
Hala da güleriz :)

Almanya hiç gitmeyi planladığım bir yer değildi.
Ama iyi ki denk gelmiş ve görme şansım olmuş.
Münih'e bayıldım..
Yeşili bol bir ülke..
Hele İngiliz bahçeleri.. Git orada huzurdan öl.
Belki başka bir yazıda tüm ayrıntıları ile gezdiğim yerleri de anlatırım..
Fırsatınız olursa mutlaka gidin..

Stuttgart'a ne mi oldu?
O da başka yazıya inşallah..

İşin özü..
2016'nın ilk güzel insanı Oz!
Oz yakında evleniyor..
Çok mutlu olması ilk dileğimiz..
İyi ki hayatımdasın dost insan :)










28 Eylül 2016 Çarşamba

Seçilmiş Kız Kardeşler - TOPRAK

Sene 2000..
Üniversitenin ilk günü..

Toprak..
Hemen arkam sıramda oturuyor..
O gün derste başladığımız muhabbet taa bugünlere kadar geliyor..
Onun da ailesi şehir dışında..
Tek çocuk..
İkimizde aynı tipiz..
Süslü kategorisinden..
Her gün mutlaka kuaföre gidiliyor..
Saçlara fön çektiriliyor..
Okula öyle geliniyor..
Deli gibi alışverişler yapılıyor..
AVMler talan ediliyor..
Hiç unutmam bir gün ikimizde de para yok..
Neden yok onu bilmiyorum ama..Şu an bile şaşırdım,niye yoktu ki :))
Sınıfta iyi geçindiğimiz, derslerde geyik yaptığımız için genelde birlikte dersten atıldığımız bir arkadaşımız var..
Gittim ona "Bize 20 TL lazım..Borç versene" dedim..
"Ne yapacaksınız kızım 20 yi 10 TL vereyim" dedi..
"Olmaz zaten 10 TL ikimizin fön parası, önce kuaföre gideceğiz!" dedim :))
Çocuk gitti bizim için birinden 10 TL de borç aldı :))
Ertesi sabah ödedik tabi :)))

Üniversite döneminde Mecidiyeköy'de oturduğu evi, mezun olunca benim Yeşilçam Sokaktaki Mabed'in o tarafa taşıyınca bir de komşu oluyoruz..
Sürekli bir aradayız..
O dönemki sevgilisi,şu anki eşi ile bakkala ekmek almaya çıksalar bana geliyorlar..
Ekmek de yalan oluyor bakkal da..
Hemen sofra kuruluyor :))
16 sene boyunca birlikte yapılan tatiller, organizasyonlar,olaylar olaylar..
Hepsinde var..
Kadim dost.
Sırdaş..

Toprak..
Toprak gibi sağlam..
Her daim tepki vermez.. Ama verirse deprem oluyor sanabilirsiniz..
Bir anda yerle bir edebilir her şeyi..
Saatlerce aralıksız gülme krizlerine girdiğim ender insanlardan..
Üniversite döneminde çok yüksek sesle güldüğü için sayesinde herkes tarafından tanınıyorduk..
Ama öyle bir gülme ki, kampüsün diğer ucundan duyulur sesi..
O yüzden biriyle dalga geçtiğimde Toprak sayesinde deşifre olmamak elde değildi..
Farkettiği anda gülmekten katılıyordu..
Bende yanlış anladın sana gülmüyor diye durumu toplamaya çalışmadım zaten hiç :)
Okulda çoğu kişinin kabusu haline gelmiştik bir dönem..
Hatta  çocuğun birinin, bir sabah kantinde "Sizden nefret ediyorum" diye elindekileri çöpe atıp gitmesini hala unutmayız :)
Ben okulu yarım dönem uzattığım halde, Toprak kankalığa yakışmayacak bir hareketle okulu bölüm 2.si olarak bitirdi.
Bunu yazacağım evet..
Aslında hakkı 1.likti ama torpille dekanın kızının notlarını değiştirip onu 1. yaptılar..
Ben sinirimden çıldırırken,Toprak boşver ya 1. olsam ne olacak edasında oldu hep..

Toprak genel olarak sessiz görünür..
Ama inanılmaz eğlencelidir.
Vefalıdır..
Zor günde gel demeden çıkıp gelenlerdendir..
O da çok inatçıdır..
16 senedir başladığı hiçbir şeyi yarım bıraktığını görmedim..
Özellikle konu diyet, yeme-içme vs. ise..
Hatunda tam bir asker disiplini var..
Benim gibi soğukkanlı ve rahat insanın böyle bir kankası olması ilginçtir..
O da benim tam tersimdir..
Acelecidir.. Paniktir..Planlıdır..
Önemli bir iş için 1 saatlik yol gidilecekse o 3 saat önceden yola çıkar..
5 saat önceden de herkesi ayağa kaldırmış olur zaten..
İyi bir dinleyicidir..
Saatlerce anlat o dinlesin..
Genelde içtiğimiz gecelerin sonu hep aynı konuya bağlansa da çok eğleniriz..
Hem de çok..

Üniversitede sürekli takıldığımız bir köy kahvemiz vardı.
Bildiğiniz kahve ama..
Amcaların gittiği..
Biz 3 kız gider sobanın yanındaki masaya kurulur.. Çaylarımızı söyler, kağıt oynardık..
İmzalarımızı başkaları atıyor tabi ki..
Bir gün inşaat dersi var..
Biz yine kahvedeyiz..
İmzamızı atacak arkadaş aradı..
"Hoca sizi çağırıyor.."
Yakalanmış şapşal :)
İnşaat kürsüsüne giderken kantinin olduğu binadan geçiyorsun..
Kantine daldık..
Elinde proje olan diğer sınıflardan projeleri kaptık önce..
Hesap verirken, bari elimizde bir proje olsun diye..
Derse geç kaldık ayağı yapacağız çünkü..
Bu arada yakalandığımız hoca dekan yardımcısı :)
Bize odasında sağlam bir nutuk çekti önce..
Türkçesi; ağzımıza etti :)))
Derse girin şimdi dedi..
Gittik yerimize oturduk..
Çizime başlayacağız..
Hoca dedi ki "Birbirine paralel 2 tane bilmem kaç cm.lik çizgi çizin"
İyi de bizim T cetvelimiz yok.. 2 tane düz cetvel bulduk kantinden geçerken :) sadece onlar var.
Cetvelleri kağıdın üzerinde birleştirip,Toprak'a dedim ki..
"Bak şimdi,cetvelleri aynı anda aynı hızla birbirinden uzaklaştırmaya başlıyoruz. Ben dur diyene kadar :))"
Tam her şey yolunda gidiyordu ki..
Meğer hoca bizi izliyormuş :))
Çattt elini koydu projenin üstüne..
"Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?" dedi..
"Paralel çiziyoruz hocam.." dedim ve aynı anda koptuk..
Hocanın "Çıkın dışarııııııı" diye bağırışı hala kulağımda :)
Dersten atıldık.
O dersten kalmadık tabi ki..
Ama hala anlayamıyorum..
4 sene 7/24 beraber takılıp ben nasıl okulu uzattım, Toprak nasıl derece yaptı? :)))
Benden zeki galiba :)
Unutmadan ileride inşaat işine girersek bizden ev almayın.
Allah muhafaza yine T cetvelimiz falan olmadan çizmiş olabiliriz projeyi :))

Toprak,benim seçilmiş bir diğer kız kardeşim.
Kredisi sonsuz olanlara 1 ekleyin. En toprak gibi sağlam olanından ;)






Seçilmiş Kız Kardeşler - ATEŞ

2004 Senesi Eylül..
Okulu yarım dönem uzattığım için,  Temmuz'da sanki o kepi mezun olmuşçasına havaya atan ben değilmişim gibi yine okul yollarına düştüm..
Hiç yabancılık çekmiyorum çünkü genelde herkes okulu uzattığı için ya benimle aynı dönem yada daha alt dönemlerde :)
Kantin sezonunu birkaç eksikle yine aynı kadro devam ettiriyoruz.

ATEŞ..
Benim alt dönemimden ama ben uzattığım ve ortak arkadaşlarımız olduğu için aynı ekipteyiz..
İkimizde başta soğuğuz..
Her zamanki tabir-i caizse mesafesi bir süre korunuyor..
Taaa ki Ateş'in doğum gününe kadar..
Doğum günü sonrası tüm kızlar beraber bir arkadaşımızın evine kalmaya gidiyoruz..
Gece muhabbet arasında benden saklanan bir sırrı biri ağzından kaçırıyor..
Herkes durumu toparlamaya çalışırken, "Sakin olun.. benim o çocukla bir alakam yok ve benden laf çıkmaz" diyorum..
Ortam yumuşuyor bir anda..

Ben Avrupa yakasında oturuyorum, Ateş Anadolu yakasında..
O okula arabası ile geliyor..
Her sabah beni ortak bir noktadan alıyor..
Okul dönüşünde de yine cümbür cemaat dönüyoruz derken, bir süre sonra ben sürekli Ateş'te, Ateş sürekli bende kalmaya başlıyor..
İlk dönem bitip ben mezun olunca da aynı düzen yaşamaya devam ediyoruz..
Tek fark ben okul yerine işe gidip geliyorum..
Hatta bazı sabahlar Ateş beni Erenköy'den Güneşli'ye bırakıyor :)
Bir dönem "The Bucket List" yazısında bahsettiğim gibi ben Ateş'in evine çöküyorum :)
Evet Ateş'e günlük hayatımda Kestane Kabuğum dediğim doğrudur..

Ateş ile efsane günlerimiz geçti..
Eve de yakın olduğundan genelde Bağdat Caddesi'ndeydik..
O dönem otomobil forumlarına üyeyiz..
Buluşmalar, organizasyonlar..Polis çevirmeleri..Araba yarışları..
Entrikalar, olaylar olaylar şeklinde yaşıyoruz..
Geniş bir çevremiz var..Sürekli aynı mekanlara gittiğimizden,kalabalıkta olsa yer bulamama sorunumuz yok..
En az 3 masa tanıdık çünkü..Koloni halinde gezdiğimiz yıllar..

Ateş.. Cidden bir ateş..
Özü sözü bir..
Vefalı..
Gözünüz kapalı herşeyi emanet edebileceğiniz cinsten..
Ateş gibi olsa da merhametli..
Güldüğünde gözlerinin içi de güler..
Tam bir Karadeniz kızı..
İnadı inat..
Dediğinden vazgeçmez..
Saatlerce ikna etmeye çalıştığım zamanlarda beni çıldırtan,
"Ehhh yeter be.." deyip restimi çektiğimde genelde ikna olabilen zor bir karakter..
Ama sinirli olduğunda kesinlikle kaçıp saklanmanız gereken..
Tam bir ateş..
Yakmadan siniri geçmez..
O derece :)
Birbirimizi bakışımızdan anlayabildiğimiz insanlardan..
Birbirimizi çoook iyi tanıyabildiğimiz insanlardan..
Hatta bununla ilgili komik bir anımız vardır..
4 kişilik bir tabu grubunda bizi eş yaptılar..
5 dakika içinde karşı taraf mat..
Tek kelime söylüyorsun, karşı taraf doğru cevabı veriyor..
O derece iyi tanıyoruz birbirimizi..

2009 senesinde anlamsız bir konu yüzünden aramız açıldı.
Yaklaşık 2-3 ay birbirimizi görmedik..
Ben o dönem Bakırköy'de oturuyorum.
Şimdi ayrıntısına girmeyeceğim bir olay oldu..
Sıcak bir yaz günü..
Kekman' la Anadolu yakasına geldik..
Olayla ilgili işlerimizi halletikten sonra, ben arabada ağlama krizine girdim..
Eve gitmeyelim..Gel seni Cadde'ye götüreyim dedi..
Kalamış'taki Kahve'ye oturduk..
Kekman bir ara ben geliyorum deyip 5 dakika yok oldu..
Ben aralıksız ağlıyorum..
Hayatımın en sıkıntılı dönemini yaşıyorum çünkü..
Etraftaki insanlarda kekmanı sevgilim ve bizi de ayrılıyor sanıyorlar sanırım :)
Herkes bana bakıyor..
Ben ağlıyorum, Kekman birşeyler söylüyor, dinlemiyorum..
Aradan yarım saat falan geçti..
Kapıda kırmızı bir araba durdu..
Ağlamaktan şişmiş gözlerimle Ateş'in arabasına benziyor bu diye aklımdan geçirirken,
O arabadan indi..
Seri adımlarla yanıma geldi ve "Sakin ol..Ben geldim.." deyip sarıldı...
Ateş'e sarılıp, daha da hıçkırıklara boğularak ağlamaya devam ettim..
Kekman kaybolduğu o 5 dakikada Ateş'i aramış..
"tabir-i caizse kötü, Kalamış Kahve'deyiz" demiş sadece.
Zor zamanda bir dostun omzundan daha kıymetli ne var ki şu hayatta?
Şu paragrafı yazarken bile o anı yaşadım tekrar..

Ateş,benim seçilmiş bir diğer kız kardeşim.
Kredisi sonsuz olanlara 1 ekleyin.. En ateşlisinden ;)

Si do ma iri arte Kestane Kabuğu! (Ateş)  :)










Seçilmiş Kız Kardeşler - HAVA

Onunla 2008 senesinde İstanbul'da tanıştık..
Kendine has bir havası var..
Boy pos.. Kalabalıkta görsen, o kafan bir kere daha döner bakar..
İzmirli çekiciliğini üzerinde taşıyanlardan..
"Merhaba ben Hava" diye elini uzattığı anda bir an düşünürsün yani..
Ben kimdim acaba diye :)
Ya da kim olmalıyım ki falan dersin :)

İzmirli İzmirli'yi dakkada bulur yakınlaşması ile hangi ara dost olduk bizde anlayamadık :)
O dönem ben Bakırköy'deki evimdeyim.
Doğan Holding'te çalıştığım zamanlar..
Hava'da benimle aynı yakada oturuyor..
İşyerlerimiz de aynı yerde..
Dolayısı ile hayatımız bir anda 3 gün sende kalalım 4 gün bende moduna döndü..
Onun 1+1 bir evi var..
Gördüğüm en büyük 1+1 lerden..
En az 300 m2 falan..
18. kat..
2 tane kocaman terası ile bulunduğu bölgeye hakim..
Otur terasa, al bir dürbün, kim nereye gidiyor izle :)
Özel bir işimiz yoksa 7/24 bir aradayız..
Tatiller, organizasyonlar vs. vs..
Birebir kafamız aynı çalışıyor..
Kalabalık bir ortamda üzerine konuşulacak bir konu varsa, birimizin konuşması yeterli..
Yada bu whatsapp grubunda bir yazışma ise aynı anda aynı cümleyi milyon kez yazıp, tamam ya birimiz konussun diye gülmekten katıldığımız çok olmuştur..
Bir arada olduğumuz zamanlarda mutlaka kahve ile başlayan koyu sohbetimiz, saat ilerledikçe bira,rose,rakı,votka,tekila.. diye uzar gider :)
Bakışımızdan anlarız ne yapacağımızı..
Kimse anlamadan "No,no,no" diye birbirimizi uyardığımız çoktur..
Hoş Hava hiç dinlemez..
"Hı Hı" der bildiğini yapar..
S.O.S durumlarında ilk başvurulacak kişi..
Her tiplemeye bir örneklemesi var..
Avutmak pek onun tarzı değil..
Gerçeği çat diye ortaya bırakır..
Kabullen kabullenebilirsen..
Bazen "offfff..duymak istediklerim bunlar değil" dedirtir.
"Dur ben sana duymak istediklerini söyleyeyim" der, söyler.
"Bak aynen böyle yalan söylenir" der, konuyu kapatır :))

Son birkaç senedir o da memlekete geri dönen tayfa içinde..
Ve biz yine eski gibi hep bir aradayız..
Çünkü ben baya sık gidip geliyorum İzmir'e..
İzmir'de olduğum zamanlarda da Hava, Su ve ben toplanıyoruz :)
Gülmekten ağladığımız zamanlar olmakla beraber, henüz cidden bir aradayken gerçekten ağlamaya fırsat bulamadık :)
İkimizi bir arada görüp tahammül edebilen az insan vardır.
Birimizin pasını, diğeri mutlaka gole çevirir..
Sevmediğiniz insanlara işkence edilecekse bizi çağırın..
Fena iyi bir ikiliyiz bu konuda..

Hava ile İstanbul'da çok güzel zamanlar geçirdik..
Haftada 1 gün fix rakı balık günümüzdü mesela..
Yeşilköy' de bir balıkçımız vardı..
Üst kattaki masamıza kurulur içerdik..
Sahibi sigara içmemize de izin veriyordu..
Oh.. daha ne isteriz..
Muhabbet zaten hep koyu..

Bir akşam beni Bakırköy'den aldı..
Yeşilköy'e gideceğiz..
O ara ne olduysa yolu karıştırdık..
Muhtemelen muhabbete dalmıştık yine..
Bir sokağa girdik..
Yolun ortasında bir martı..
Yaralı.. Uçamıyor.. Yürümüyor da..
Öylece biz arabanın içinde, o yolun ortasında birbirimize bakıyoruz..
Hava indi arabadan "Hadi, hadi.." diye diye martıyı kaldırımın kenarına kadar ittirdi..
Bindi arabaya..
Sokağın sonuna geldik..
Sokağı T şeklinde kesen bir yol var..
"Sağa dön" dedim.
10 metre gitmeden farkettik ki Yeşilköy'ün girişindeki en yoğun ana yola tersten girmişiz :))
Arabalar son hız vızır vızır üstümüze geliyor..
Tam geri vitese taktı ki..
Mavi ışıkları ve siren sesi ile polis arabası dibimizde bitti..
Hah dedik.. Gitti bizim rakı-balık parası :)
Polis arabadan indi..Bizim arabaya yaklaştı..
Hava camı açtı..
Polis bir Hava'ya baktı bir bana..
"Hayırdır kızlar ecelinize mi susadınız?" dedi.
Hava hemen başladı o konuşmaya..
"Memur Bey vallahi yolda martı vardı.. Ben indim onu kaldırıma ittim. Sonra yolu karıştırdım....vs vs."
Polis güldü.
"Martıyı boşverin kızlar, size birşey olmasın.. Hadi dönün geri.." dedi ve gülerek ekip aracına doğru gitti..
Biz şok :)))
Hey gidi yurdum polisi! :)
Ama vallahi martı vardı..
Hava'dandır o Hava'dan..

Hava, benim seçilmiş bir diğer kız kardeşim.
Kredisi sonsuz olanlara 1 ekleyin..En havalısından.. ;)






Seçilmiş Kız Kardeşler - SU

Hayatınızda hepinizin aynı anneden babadan olmayan ama kardeşiniz olan seçilmiş insanlar vardır mutlaka..Benim en büyük şansım dostlarım..

Hayatımdaki 4 önemli dostumu bu blogta Su,Toprak,Hava,Ateş olarak isimlendireceğim..

SU..
8-9 yaşında falanım..
Çeşme'deki yazlıkta benim 2. senemdi..
Komşularımızın misafirleri varmış..
Bizim sitedeki evlerine yeni taşınmışlar..
2 tane kızları varmış..
Akşam onlarda bizimle dışarı çıkacaklarmış..
Küçük kız benim yaşlarımdaymış..falan filan..
Akşam 8-10 kişilik çocuk ordusu buluştu..
Bahsedilen kız da orada..
Kumral,küt saçlı..
Ya bunun neresi benimle yaşıt?
Kızın omzuna anca geliyorum..
Bütün gece birbirimizi kesiyoruz mesafeli mesafeli..
Ama arkadaş olunacak dendi ya..
Olunacak..
Emir büyük yerden..
O da sonradan anlatıyor..
"Seni ilk gördüğümde bu kız kesin benden büyük demiştim..Öyle bilmiş bilmiş konuşuyordun ki..Büyümüşte küçülmüş gibi.."
Tek hatırladığım ikimizinde ilk gün birbirimizi pek sevmediği..
Ve evet ben büyüğüm yaklaşık 3 ay kadar :))
O akşamdan sonra hiç ayrılmadık..
Yazlık arkadaşı olmadık hiçbir zaman..
Bağımız hiç kopmadı..
Farklı şehirlerde yaşamamıza rağmen kışın bile buluştuğumuz oldu çocuk yaşlarda..
Hiç aynı şehirde yaşayamadık..
Bazen düşününce çevremizin sağlığı için iyi oldu desem de gayet güzel olabilirdi..
Bizde bu açığı her fırsat bulduğumuz tatilde kapatmaya çalıştık..
Ben üniversite için İstanbul'a geldiğimde,O İzmir'e geldi..
Çocukluktan beri bütün tatillerimizi beraber yaptığımız gibi,kendi başımıza tatile gidebildiğimiz yaşlarımız geldiğinde de farklı tatil yörelerine kaçtık beraber..
O benim çocukluğum,ergenliğim,gençliğim..
Hayatımın ailemden sonra en yakın tanığı..
Evimizin kızı..
Birlikte yaşadığımız binlerce güzel anımız var..
Bir ömür var..
Gözyaşlarımın şahidi, uzakta da olsa omzunda ağlayabildiğim ender insanlardan..
Kredisi sonsuz olan...

Hayatımız boyunca sadece çocukken 1 gün küstük..Bir de bu sene beni 1 gün çok sinirlendirdi :) Bir Pazar günü whatsappta konuşurken ben onu, o beni çıldırttı.Sonra ertesi sabah mesaj atmış.."Sen inatsındır şimdi,ben yazmadan konuşmazsın nalet insan" diye :)))

Anlatacağım çocukluktaki küsmemiz..
13-14 yaşlarında falanız..
Birgün bir arkadaşımızın kuzeni bizim siteye tatile geldi..
Aynı anda da Su'nun yan evine yeni sahipleri taşındı..
Bizim yaşlarda bir kızları var..
Tabi siteye her yeni taşınanın yaptığı gibi evin çocuğu hemen yan komşunun çocuğunun başına atılıyor.
Su akşam kızı da aldı geldi.
Hiç hoşlanmadım :)
Onun da arkadaşımızın kuzeninden hoşlanmadığı gibi :)
Ertesi gün bakkala gitmek için parkın oradan geçerken bir de ne göreyim?!
Benim kankam Su, komşu kızı ile beraber bankta oturmuş muhabbet ediyor..
Göz göze geldik ve kafamı çevirip yoluma devam ettim.Seslendi.
Dönüp bakmadım..
Ne bakacağım..Pis hain..Kızı bulunca beni  sattın demek!
İntikam soğuk yenen yemektir.
Site baya büyük..Bizim ev sitenin girişinde, Su'ların evi sona doğru..Dolayısı ile her akşam Su önce bize geliyor,beni alıyor,öyle çıkıyoruz.
O akşam Su gelmeden çıktım.
Anneme de Su geldiğinde, ona misafir kuzenin yanına gittiğimi söylemesini istedim.Isterse yanımıza gelebilir dedim.
Su o gece yanımıza gelmedi.
Ertesi sabah uyandım.
Yine gelmedi.
Evdekiler Su'yu soruyor..
Ay ne bileyim ben?Bekçisi miyim?
Yan komşuyla geziyordur belki?!
Ben zaten hayatta aramam..
Dediği gibi naletim :)
Hem haketti..Oh iyi oldu..
Keyfi bilir..
Aramazsa aramasın..

Sahilde karşılaştık..
Kafalarımızı çevirdik..
Ertesi gün yine aynı..
Sahilden eve geldim.
Annem "Duşunu al giyin hemen,misafirliğe gidiyoruz" dedi..
Misafirlik mi? Yazlıkta? İzmir mi ayol burası?
Ayrıca annemle misafirliğe gitmeyeli çok uzun yıllar oldu...
Nereden çıktı bu şimdi?
"Nereye gidiyoruz?" dedim.
Annemin gözünden çıkan ateşi gördüm bir an :))
"Gidince görürsün!" dedi..
Evden çıktık. Annemde süslenmiş püslenmiş..
Var başıma bir çıkacak ama hadi hayırlısı..
1 saniye ya.. Gittikçe yol tanıdıklaşıyor..
Kapının önüne geldiğimizde sadece "Ben bu eve girmem!" dediğimi ve annemin hadi girme de göreyim bakışını hatırlıyorum.
Annelerimiz sarmaş dolaş..
Sanki 10 yıldır görüşmüyorlar..
Ay kızları küstü anaları mı kanka oldu yoksa?
Su ile birbirimize bakmıyoruz bile..
Öyle bir nefret dalgası..
Masada konu açıldı..
Derdiniz ne kızlar?

Anneler 2.günde bizi bir arada göremeyince hemen telefonlaşmışlar..
O zamanlar cep telefonu da yok..
Ev telefonları var..
Yani ikimizinde yazlık evinde telefon olmasaydı, o gün dostluğumuz mazi olmuştu kesin :))
Ne savunma yaptık hatırlamıyorum ama yarım saat sonra Su'nun odasından eskisi gibi kahkahalarımız yükseliyordu :)))


Misafir kuzen evine döndü..
Yan komşunun kızı bir daha bizimle takılmadı..
Ve bizim de bir daha küs kaldığımız gün olmadı..

Hayata tamamen zıt yönlerden baksak,bazen iki insan nasıl bu kadar farklı olur da kanka olabilir desek bile, O benim ilk seçilmiş kız kardeşim..
SU..