9 Eylül 2016 Cuma

Uzaylı Zekiye!


Sene 88-89..
O dönem ben ilkokula yeni başlamışım..
Ve saçlarım inanılmaz gür..
(Ki hala öyledir ve saçlarım konusunda hiç mütevazi değilimdir ;) onun dışındakileri oturup tartışabiliriz :) )
Annem saçlarımı ortadan ayırıp 2 yandan kuyruk yapıyor.
Siyah önlük, kaskatı kolalanmış beyaz yaka, 2 kuyrukta 2 kurdele ile yılbaşı sepeti gibi hergün okula gönderiyor beni :)))
Şubat tatili gelene kadar aynı model saçla ben okula gitmeye devam ediyorum.
Tatilde sanırım Istanbul'a gelmek için otobüse biniyoruz.
Yerimize oturuyoruz.
Tam yan koltukta babası ile oturan benim yaşlarımda bir çocuk var.
Bana bakıp gülüyor..
Bende gülüyorum.
Sonra babasına dönüp diyor ki..
"Baba kıza bak Uzaylı Zekiye gibi"


1988-90 yılları arasında yayınlanan dizi..
Zekiye normalde gerizekalı ama doğaüstü yetenekleri var ve onları kullanırken çok zeki :)))


Şu anda gülüyorum ama o an nasıl kırılmışsam bakın hala o anı hatırlıyorum :))
Öküzlerin dünyasına hoşgeldin tabir-i caizse!
Ağlayarak anneme saçlarımı hemen açmasını bir daha da böyle toplamaması gerektiğini söylüyorum.
Cidden annem bir daha saçlarımı hiç öyle toplamadı.
O da mı kırıldı acaba dur bak ben bunu bir sorayım ona da :)
O dönemden bir vesikalık fotoğrafım var.
Çok sevimli :) Ayy şuna bak dersin görsen :)
Anlayacağınız bir erkekten ilk öküzlüğü gördüğümde 7 yaşındaydım..
Bu hikaye nerden mi geldi aklıma..
Annem sabah kurbanlık öküzün fotoğrafını atmış bak diye. Çok güldüm :))
Tabi ki anneme etrafta bunlardan çok var ve whatsapp kız gruplarından da arada bir öküz fotoğrafı geliyor diyemedim..
:)
Bayram geliyor..
Bütün öküzleri keselim lütfen!

7 Eylül 2016 Çarşamba

The Bucket List



2005..
Kestane kabuğum..
Üniversiteyi yarım dönem uzatınca aynı döneme denk gelip kankaya bağladığımız, hala ve ömrümüz devam ettiği sürece hayatımda olacak 4 insandan biri..
Karadeniz kızı..
Onun da tersi benim gibi pis..
İnadı inat..
Adamı çıldırtır..
Deli deliyi dakkada bulur yakınlaşması..
2007..
O dönem Mabed'den olaylı bir şekilde ayrılmış, apar topar kestane kabuğumun Erenköy' deki evine yerleşmiştim.
Kestane kabuğumun ailesi şehir dışında yaşıyor..
Belirli dönemlerde İstanbul'a geliyorlar..
Çok sevdiğim 2 ablası var..
Ben geçici diye geldiğim evde 8 ay falan kalıyorum.
Bu dönemde tek yaptığımız akşamları evdeysek bilgisayarları kucağımıza alıyoruz..
Birimiz ikili, birimiz üçlü koltuğa yayılıyor..
Mutfağa gitmeye üşendiğimizden acil durumda kullanılabilecek her şey salonda..
Acil durumdan kasıt su, çay vs.
Bir şey olduğunda bile birbirimize msn den yazıyoruz :)
Tam tedavilik :)
Haftada bir gün birimiz kakaolu, birimiz meyveli kek yapıyor..
Bütün hafta yanında kahve ile onu yiyoruz :)
Atalarımız Fransız galiba..Tam ekmek bulamazsan pasta ye mantığı..
Ev biraz büyük..
Bir sürü boş oda var..
Ama geceleri ben mutlaka kestane kabuğumun dibinde yatıyorum..
İşim gücüm rahatsızlık vermek..
Ev toplasan da dağılıyor..
Kaldı ki biz hamarat değiliz :)
Kaldı ki zaten genelde evde de değiliz..
Ne zaman arasan Cadde'deyiz..
Bir akşam Jack Nicholson ve Morgan Freeman'ın The Bucket List filmini izleyip eve geliyorum..
Oturup bizde hemen bir liste yapıyoruz..
Ölmeden önce yapacaklarımız..
Uygulayacağız ya, onu buzdolabının üstüne asıyoruz.
Arada yaptığımız olursa da yanına tik atıyoruz.
Aradan 2 hafta falan geçiyor..
Kestane kabuğumun büyük ablası geliyor..
1 hafta falan kalıp dönüyor..
O arada ev biraz adama dönüyor..
Bir hafta sonu bir arkadaşımız bize kahvaltıya geliyor..
Mutfakta muhabbet ederken kız buzdolabının üstündeki listeye yöneliyor..
Biz hahayyyt oku bakalım yapacaklarımızı edasında kıza bakıyoruz..
Okumaya başlıyor..Başta her şey normal..
Sonlara doğru bir gariplik..
Kestane kabuğumla birbirimize bakıp önce şaşırıyoruz..
Sen mi ekledin bunları bakışı..
Sonra gülmekten katılıyoruz :)
Listenin başı yok ABD tatili, yok Avrupa seyahati..
Eklenen maddeler..
-Haftada 2 gün temizlik yapılacak,
-Eşyalar her zaman toplu olacak,
-Buzdolabında bozulanlar atılacak...
-Faturalar ödenecek..
vs vs. şeklinde..
Kestane kabuğumun ablası listemize notlarını düşmüş ve öyle gitmiş..
Artık ev ne haldeyse.. :) ve kızın nasıl canına tak ettiyse.. :)
O listede eksiklerimiz kaldı..
Ama, (son maddeler hariç :)) geri kalanını bir gün yapabileceğimize inanıyorum :)
Ha bu arada kestane kabuğu ne demek derseniz..
Lazcada kanka demek ;)


Si do ma iri arte Kestane Kabuğu ! :)




Yalancının mumu arkadaşı yakalanana kadar..

Sene bilmem kaç..
Ablam 18 olmadığına göre muhtemelen 1995'ten öncesi..
Bize ne ablanın yaşından diyorsanız konu herkesin 12 den önce evde olması çünkü..
Çeşme'deyiz..
Saat 23.59 dan 00.00 a döndüğü anda bahçe kapısından girmiş olacaksın..
Annem faktörü fena..
Siz tanımadığınız için bilmezsiniz..
Yüzünde hep hadi yiyorsa yap tavrı..
Yemez yani.. cidden yemez :)
Çok kalabalık bir ekibiz..
Tüm site aynı dönemde doğum yapmış sanırım..
Ablamların ekibin kardeşleri, benim ekip..
2 jenerasyon arasında ortalama 5 yaş olmakla beraber, ekiptekilerin yaş aralıkları en fazla 1-2 oynar..
O senelerde küçük ekip parkta çayırda çimende takılırken,
Ablamların ergen ekip tüm sitelerin ortak cafesi Alis'te..
Piyasa mekan orası..
Ali Abi'nin yeri ayol..Adı Alis olduğu için çok havalı.. ve biz çocuk olduğumuz için ilk hedefimiz ergen olup parklardan kurtulup Alis'e akmak :)
Ekibin yarısının izni 12..
Geri kalanların annesi ne kadar iyi..Çünkü onların izni gece 1 :)
1 saat daha dışarıda olabilmek o dönem inanılmaz bir lutuf..
Direkt 1-0 öndesin yahu..
Yenik ekip 23.45 gibi evin yollarına düşerken, havalı ekip arkamızdan el sallıyor..Allahtan sahilde saat kısıtlamanız yok diye de dalga geçiyorlar.
Nasıl yok? Sıkıyorsa o akşam yemeği masasına oturma..
Gör bak sıkıntıyı..
Allahtan bizim evde yemek güneş batınca yeniyor :)
Bir gece yine 23.45 eve dönmek için toparlanırken bizim ezik ekipten biri "Ben gelmiyorum" dedi..
"Nasıl yani? Annenler evde mi yok? Ne demek 12 de eve gitmiyorum??"..sorular peşpeşe..
Başladı anlatmaya..Tabi ertesi gün bizde tüm ekip aynısını uygulamaya aldık hemen..
Sonraki gün 23.50 bahçedeyiz..Annem şaşkın.."Hayırdır 10 dakika erken geldiniz?"
"Sıkıldık anne ya.."
"Alla..alla.."
Sonraki gün 23.45 evdeyiz..
Annem yine şaşkın..23.59 da gelen çocuklar erkenden evde..
Patlayacağız az kaldı..
3,5 atıyoruz ama renk vermemek içinde herkes birbirini kolluyor..Biz ; ablam,ben ve 2 kuzenim olmak üzere evde en kalabalık olan ekibiz sonuçta..
Sabah sahilde ekip tam mı kontrolu yapıyoruz..
Biri patlarsa herkes patlar çünkü..
Ve nitekim 3.gün patladık.
Akşam çıktık ekip 1 eksik!
Saat 22.45 evin sokağına döndük..
Annem terasta bizi bekliyor..
Korkunun ecele faydası yok..
Herkes birbirini itiyor "önce sen gir eve" diye :))
Çünkü saat aslında 23.45 ve biz günlerdir 00.45 de geliyoruz en erken eve..
Bizdeki şansa bak ki..
O akşam yakalanan arkadaşımızın annesi ve babası bize okey oynamaya gelmişler..
"Ay biliyor musunuz bizim çocuklar ne yaptı? Cezalılar şimdi.." diye anlatmaya başlayınca annem hemen koşup saate bakmış..
Evdeki tüm saatler aynı..
Hepsi 1 saat geri :)
Başarılı çalışmıştık..
Annem normalde kül yutmaz ama Allahtan yazlıkta TV vs. izlemiyor..Yoksa 20 haberleri nedense hep 19 da..
Bir tek dedemin cebindeki köstek saati unutmuşuz.. Rahmetli de sağolsun bizi ispiyonlamamış :))
Ama annem olayı anladığında karşısına geçip saati sallayınca, annemin sinir katsayısı olmuş mu size çarpı 10 :)
Valla hatırlamıyorum ama muhtemelen ya terlik ya birer tokat yemişizdir o gece..

Birkaç gün ne sahile inebildik, ne akşam çıkabildik..
Allahtan cezayı tüm site çocukları aynı anda aldık.
Malum kara haber tez yayılır..
Bizim yalanın evlere yayılması da ortalamada 15 dakika falan almış..
Neyse tüm annelerin birbirini sizin evde saat kaç diye araması da bizim dönemin efsanesi olarak kalmış..
:)

Turgut..

Bu blogda gerçek ismini kullanacağım ender insanlardan birisi..
Sene 95-96..
Annem bir mağaza açtı..
Ben o zamanlar orta sona gidiyorum..
Ve 7 sinde neyse 70 inde odur mantığıyla o zamanlarda naletim..
Okul çıkışları annemin yanına uğruyorum..
Bir gün gittim.. Annem dışarı çıkmış..
Dükkanın içinde oyalanırken..Üst kattan son ses bir İbrahim Tatlıses çalmaya başladı..
Bir süre bekledim.. Susacağı yok..
Kıroooo diye söyleniyorum içimden.. (Ki bende bazı zamanlarda arabesk dinlerim :) hele iyi bir rakı sofrası varsa.. )
Dayanamadım çıktım sokağa..
Baktım üst katın balkonu açık..
Zile bastım..
Balkona biri çıktı..
Tam bağırmak için kafamı kaldırdım ki..
Karşımda o güne kadar gördüğüm en yakışıklı çocuk..
Yemyeşil gözleriyle buyrun diye gülüyor..
Yanına birkaç arkadaşı fırlıyor..
Onlar kendi aralarında "Kim bu kız? Yeni mi taşınmış mahalleye diye?" konuşurken,
Ben ona kitlenmişim.. Çocuk hala gülümsüyor..
İlk şok geçtikten sonra..
"Bana bak! kes o müziğin sesini!" diye bağırıp hışımla dükkana giriyorum..
Suratım kıp kırmızı..
Sonra her gün annemin dükkanı, kapanana kadar oyalandığım yere dönüşüyor..
Zaman içinde herkes tanışıyor.. Turgut benden 4 yaş büyük..
Akşam muhabbetleri,yaz geceleri.. mahalledekilerle ekip gittikçe büyüyor..
Ayak sesini duymamla, kapının önüne çıkmam ışık hızı :)
96 yılını hep beraber arkadaşlar, kuzenler vs. toplanıp karşılıyoruz.
Her şey yolunda giderken bir gün çok anlamsız bir şey oluyor ve ben muhabbeti kesiyorum.
2-3 ay sürüyor..
6 Eylül 1996..
Akşamüstü dükkanın kapısında otururken, Turgut apartmandan çıkıyor..
Yüzüme bakmadan yanımdan geçiyor.
Bir 10 metre sonra duruyor.
Dönüp yüzüme bakıyor.
Bende boş boş bakıp, sinirlenip içeri giriyorum.
Ertesi sabah annemler olmadığı için dükkanı ben açacağım.
Sokağa giriyorum..
Bir kalabalık..
Ne oldu acaba derken..
Apartman kapısında bir sandalyede yığılmış şekilde oturan ablasını görüyorum.
Zamanın durduğu anlardandır.
Ne oldu? diyorum.
Sadece Turgut diyor..
ve tabir-i caizse o anda ölüm denen gerçeği iliklerine kadar hissediyor.
Şu anda hatırladığım..
Sonraki 1 sene her ayak sesinde ağlamak istediğimdi..
Gazetede çıkan haberlerini siyah bir albüm yapmıştım.
Bir gün okuldan geldim..Annem ben attım onu dedi..
Aradan yıllar geçtikten sonra bir gün al diye bana uzattığında o dönem ne kadar üzüldüğümü hatırladım.
O gazete küpürü şu an bile evimde..

Bugün 20 sene olmuş..
Hepimiz büyüdük..
O hep 18 yaşındaki, yeşil gözlü, güzel gülüşlü, yakışıklı çocuk olarak kaldı hatıralarımızda..
Işığın bol olsun..

5 Eylül 2016 Pazartesi

Kuzu Kuzu.. 2001..

Sene 2001..
Ben üniversitedeyim..
Ve yine bir yaz okulu dönemi..
Tabi ki İzmir'e gidemediğim için hafta sonlarını tüm aile cümbür cemaat dayımın Çatalca'daki yazlık evinde geçiriyoruz..
Tatilden bir farkı yok aslında..
Tek farkı Pazar geceleri yada Pazartesi sabahı  kimimizin işe kimimizin okula gitmek için İstanbul'a dönüyor olması..
Cuma akşamları tam kadro tekrar Çatalca'ya..
Sabahlara kadar ailemizin kutsal kumar oyunu "Yanık" oynanıyor..
Tüm aile birbirini dolandırıyor..
Para sadece el değiştiriyor..
Sonuçta beraber harcanıyor :)
Geceleri çatı katındaki balkona kanepeyi çıkarıp, battaniyeleri üstümüze alıp, çatıya konan baykuşlar eşliğinde sabaha kadar muhabbetler ediliyor..
Biri zulalayıp bir şişe kapıp getirdiyse İstanbul'dan ,onu içiyoruz..
Gündüzleri bahçeyi kim sulayacak kavgası..
Maşallah 3 kişi aynı anda sulasa birbirini görmüyor çünkü..
Dayım peyzajına bir araba parası vermiş, ama sulama sistemine yetmemiş sanırım :)
Nasılsa ev çoluk çocuk dolu.. Biri sular dedi herhalde..
Sonu hep aynı..
Su savaşı ile bitiyor..
Yengem bağırıyor..
Islak ıslak dolanmayın ortada..
Bir de havuz sorunumuz var..
Ailenin çoğu muhafazakar ve hepsi bu siteden ev almış..
Orada evin olmazsa olmaz çünkü..
Teyzem her seferinde yalvarıyor..
Allah aşkına siz girmeyin havuza..Ben sizi Holiday Inn 'in havuzuna yollayacağım diye :)
Aaa ne münasebet bize ne deyip, tüm aileye karşı havuz başındaki yerimizi alıyoruz :)

O dönem Tarkan'ın Kuzu Kuzu albümü patlamış..
Tv'de reklamlar dönüyor..
Şu gün saat 14:00 de ekranlarda..
Resmen saat kurduk bekliyoruz..
O zamanlar böyle teknoloji mi var?
Klip büyük olay..
Ve o saat geliyor..
Kekman, kankası ve ben Tv karşısına diziliyoruz..
Tam klip başlıyor..
İşte buuu diyoruz..
Hooop benim canım yengem elinde süpürge, tv ile aramıza dalıyor..
Üçümüz birbirimize bakıyoruz ve diyoruz ki..
Aradan 10 senede geçse bu şarkıyı hep böyle hatırlayacağız biliyorsunuz değil mi?..
Ve sonrasında da birçok mekanda bu şarkı çaldığında birbirimize bakıp kahkaha atmamızın sebebi budur :)
Değil 10, 15 sene geçmiş..
Ve hala ne zaman duysam o anı hatırlar gülerim..
Sen günlerce bekle.. yengen gelsin sabote etsin..
Canım yengem..
Pek severim..
Az kahrımızı çekmedin..
Sana feda olsun Kuzu Kuzu :)


Aşk Durdukça..

Doğan Holding'te çalıştığım eğlenceli seneler..
Eğlenceli..Çünkü..Şirketin aktivitelerinin en bol olduğu yıllar..
Birçok kardeş şirket olduğundan hepsinde özel bir gün için ayrı kutlama düzenleniyor.
Bizde çalıştığımız departman tüm şirketlerle bağlantılı olduğundan partilerin hepsine davetliyiz.
İş hayatından çok fazla arkadaşım olmasına rağmen uzun yıllardır hiç ara vermeden görüştüğüm 2-3 isim vardır..
Bunlardan biri Çilek.. O dönem beraber çalışıyoruz..
Ve her etkinlikte mutlaka beraberiz..
Akşama Hürriyet binasında (bizimde içinde olduğumuz, eski Hürriyet binası) parti var.
Sahneye Yüksek Sadakat çıkacakmış dediler..
Kalsak mı kalmasak mı derken mesai bitiminde elimizde kadehler tabi ki partideydik..
Kalabalıkta boş bir loca bulup kuruldum hemen..
Bizimkilere de el salladım..
Koşun bak loca buldum diye..
Tam elimdeki kuruyemişleri bitirmiş meyvelere dalıyordum ki..
Takım elbiseli, kulaklıklı bir tip gelip "Hanımefendi buraya oturamazsınız.." dedi.
" Valla gayet de oturdum gördüğünüz gibi.." deyince
Adam güldü ve "birazdan Aydın Bey gelecek..oturmak için ortalama 10 dakikanız daha vardır tahminen" dedi.
Hay şansıma tüküreyim..
Ya sabahları Hanzade Doğan'ı döner kapıda sıkıştırırım..
Ya akşamları Aydın Doğan'ın masasına çökerim :))
"Kalk kız tabir-i caizse kovdurma kendini sudan sebeplerden" dedim ve kalktım :)
Elimde kadehimle, yine yaptın yapacağını bakışı atan çalışma arkadaşlarımın yanına yol aldım.
Sonunda Yüksek Sadakat sahneye çıktı..
Ben öyle çok aşk insanı değilimdir..
Mantığım çoğu zaman ağır basar..
Hayatım boyunca kimseyi seçip peşinden koşmuşluğum da olmamıştır..
Sadece beni ikna edebilen, kendisine alıştıran insanlara doğru yönelmişimdir hep..
Yüksek Sakadat'ın solisti bir anda müziği susturdu.
Ve dedi ki..
Güneş yeryüzünde doğmaya devam ettiği sürece aşk hep var olacak..
Sonra o akustik melodi girdi..
Dünya döner bir gün daha, yeryüzünde aşk durdukça..
Gözlerimi kapattım ve sadece dinledim.
Hayatımda ilk kez "aşk" duygusunu gerçekten anladığım andır..
Ben koşar adımlarla otoparka doğru yol alırken,
Herkes çoktan "Ben seni arayamam" ile eller havaya moduna girmişti...
Ben de aramadım.
Kaçtım.

Yeşilçam Sokak..Mabed..

Beyoğlu'ndaki değil..
Mecidiyeköy-Fulya arasında kalan yerdeki..
2006-2007 döneminde oturduğum ve eski dostlarımla bir araya geldiğimizde sık sık andığımız muhteşem eğlenceli evimin olduğu sokak..
Bu blogda yazılacak çoğu hikayenin geçeceği ev..
Ondan yazılarda Mabed olarak bahsedeceğim..
Benim bu hayattaki ilk kendi evim..
İlk ve son olmak üzere bir de ev arkadaşım var..
Dillere destan..
Şu aşamada hakkında söyleyeceğim tek şey; çok konuşuyor olması..
Kıza naber? de.. Sana hayat hikayesini anlatsın.. Dakikada 100 cümle falan kurabiliyor.
Kalabalık bir arkadaş grubum var..
Yarısı benim çalıştığım şirketten olmak üzere, kalan yarısı kankalarım ve kuzenlerim..
Bir kankam zaten karşı sokakta oturuyor..
Her akşam o dönem sevgilisi, şu anda eşi olan yaşam koçum ile (bana fena fal bakar söylemesi ayıp, ondan yaşam koçum diyorum) zaten bendeler..
Bakkala çıksalar bana uğruyorlar..
Ev hiç boş kalmıyor..
Cidden boş kalmıyor yani..
Cuma akşam bavulunu kapıp gelen benim eve yerleşiyor..
Pazartesi sabaha kadar hiç kimse de evine gitmeye niyetlenmiyor..
Hayır ev 2 oda 1 salon..
Biz evde kalıyoruz 15 kişi..
İlk kim uyursa yer buluyor durumu..
Konumu çok stratejik..
Tüm mekanlara taksi ile gitmek, arabayı valeye bırakmaktan daha ucuz..
Hele bir de erkenden toplandığımız ve evden çıkana kadar içkinin su gibi aktığını da düşünürsek, ne ehliyet kaptırma derdin kalıyor.. Ne de mekanda fazla içmek zorundasın :)
Zaten kapıdan eller havaya modunda giriyoruz.
O dönem Reina bizim için çok revaçta..
Saat 12 de pijamalarla otururken biri diyor ki.. Haydi Reina'ya..
Herkes dünden hazır..
Mutfağa gidip küllüğü dökmeyen tipler, 10 dk.da hazırlanmış kapıda :)
Bir dönem benim kuzen Kekman Ağrı'da askerde.. O dönemde de Ağrı Dağın eteğinde şarkısı pek meşhur..
Reina'da geç saatte mutlaka çalıyor..
Kekman'ı arıyoruz.. Açmazsa sesli mesaj bırakıyoruz :)
Sen askerdesin ama.. bak biz eğlenirken de seni düşünüyoruz diye..
Çok düşünceliyiz! :)
Meşhur bir fındık oyunumuz var.. Kaybedene gece yarısı sokak ortasında şarkı söyletmek en basit ceza denilecek şekilde, dehşet cezalar veriyoruz.
Bir elinde şarap kadehi, bir elinde bez.. Üzerinde pembe bir bornoz.. Arabanın camlarını sildiriyoruz mesela..
Yoldan geçenler kamera şakası mı bu acaba diye şok olmuş şekilde bakarken, evdeki cama oluşturulan tribün tezahürat yapıyor.. "Düzgün sillll..arka camı da..." şeklinde..
Cezalının yanında da mutlaka bir kameran var..
Çünkü bunu defalarca izleyip gülmemiz şart..
Tüm komşular emin..
Bu evdekiler çılgın.. Ama deli eğleniyorlar..
Evden atılan içki poşetlerinin haddi hesabı yok..
O ev aynı şekilde devam etseydi.. İçimizde siroz olanlar olurdu kesin..
Ömrümün en eğlenceli yıllarının geçtiği ev..
Sonra ne mi oldu?
Olaylı bir taşınma sonrası,(olaylı derken o da ayrı bir eğlence, daha sonra anlatacağım) bir daha o evdeki tadı asla yakalayamadık..Ha yine çok eğlendik.. Ama o ev bir başkaydı.
Ekipten kimileri evlendi, kimileri iş hayatına daldı..
Kimileri başka denizlere yelken açtı..
Çekirdek kadro hala görüşürüz..
Ve her görüştüğümüzde de Yeşilçam Sokak'ı mutlaka anarız..

İyi ki yaşamışım o yılları..
Ve yazdıkça, özlenecek güzel anılar biriktirdiğim için şükrediyorum..







4 Eylül 2016 Pazar

Gümüşlük.. 2011 Yaz..

Hayatım boyunca bir çok defa Bodrum'a gitmiş olmama rağmen yolum ilk kez 2011 yazında Gümüşlük'e düştü..
Sonrasında da her yaz mutlaka yolumu oradan geçirdim..
Güzel bir tesadüftü..
İlk, Bodrum'da böyle bir yer mi varmış ya dedim..
Hem salaş hem lüks..
Tam benlik..
Ki tanıyanlar bilir..
Ben salaş yerleri pek sevmem..
O nedenle tatil öncesi otel seçimini mutlaka kendim yaparım..
Ki gittiğimizde olay kopmasın..
Ben burada hayatta kalmam diye tutturmuşluğum çok vardır..
Kimsenin takmayacağı ayrıntıya ben takarım..
Öyle çok titiz bir tip değilim..
Takarım yani..
Neye takacağımı ben bile hesap edemem bazen..
Neyse..
Gümüşlük'ü ilk gördüğümden beri pek severim..
Akşamları mutlaka bir etkinlik vardır..
Ben birkaç kez Bülent Ortaçgil'e denk geldim..
Ve şu anda 2011 yaz dediklerinde tek hatırladığım..
Bülent Ortaçgil " Yine de oynar mısın benimle?" derken,
Ayaklarım suyun içinde oturduğum bir rakı masasından, yakamoza bakarken dolan gözlerim..
Eğer yolunuz düşerse, o yakamoza doğru lütfen benim içinde bir kadeh kaldırın..
Ya da en kötü ihtimalle bir akşamüstü Melengeç'in enfes süslü masalarında, gün batımına karşı bir kahve söyleyin kendinize..




Ah Kekman.. Ah Çeşme..

Biz İzmirliler için ayrı bir yeri olmakla birlikte,benim için yeri çok çok ayrıdır..
İlkokul yıllarından üniversite yıllarıma uzanan dönemde yaz tatillerimi geçirdiğim,
Unutulmaz anılarımın çoğunun ev sahibidir..
Sonraki yazılarımda bol bol bahsedeceğim Çeşme yıllarından..
Ancak şu anda o yıllardan bir şarkı çalıyor fonda.
Gözümün önüne bir sahne geldi..
Çocukluğumuzdan beri her yaz tatilini beraber geçirdiğim kuzenim Kekman ile aramızda 1 yaş var.
Kuzen demek biraz basit kaçar..
Beraber büyüdüğümüz için herkes bizi kardeş sanardı..
Nitekim bizde kardeşten ayırt etmeyiz birbirimizi..
Sene 2000..
Ben tam 18'im :) ( Hadi iyisiniz yaşımı da öğrendiniz)
O dönem Beyaz'ın Paprica adında popüler bir mekanı var Çeşme'de..
Yemek sonrası, club öncesi, insanların toplanıp ayak üstü bir şeyler içtiği bir mekan..
Bizim için oraya gitmek büyük olay..
Ergeniz sonuçta :)
Ben 18 imi doldurup gitmek için gün sayıyorum tabi ki..
Nihayet o yaz geldi..
Yanımda kankam.. (Daha önce bahsettiğim dörtlüden biri..)
Ablam,kekman,birkaç kişi düştük yola..
Kapıda kimlik kontrolü..
Ben bir zafer kazanmış edasıyla kapıdaki adamın suratına çattt diye gösterdim kimliği geçtim..
Sıra bizim kekman ve onun çocukluk arkadaşına geldi..
Tabi onlar 17.. Kimlik gösterseler ne olacak..Zaten alınmayacaklar :)
Bizim fırlama arkadaşımız "haaa s.... cüzdanı arabada unuttum" deyip güldü.
Kapıdaki adam hiç istifini bozmadı ve "haaa s... bende sizi alamam o zaman" dedi.
Biz koptuk tabi..
Sonuç mu?
Tabi ki ben içeri girip eğlendim.. Yıllardır bu anı beklemişim sonuçta :)
Kekman ve arkadaşı arabada bizi bekledi :)))
Ah Kekman.. Ah Çeşme..
Çalan şarkı mı?
Yalanın batsın.. Yalancısın ;)



Sağlam kafa,sağlam vücutta bulunur..

Sloganı ile geçen sene bende bir spor salonuna yazılmaya karar verdim.
Öyle deli gibi spor yapacağımdan değil..
Zaman geçsin.. Yazın havuz başında kitap okurum falan diye..
En azından haftada 2-3 gün hareket edebilmek için..
Yoksa mutfağa su almaya giderken bile 2 kere düşünürüm.
O suyu içmek çok mu önemli diye..
Gidince de şişeyi alır dönerim salona..
Bir daha yerimden kalkmamak için :)
Çay demleyip termosla salona almışlığım da çoktur bu sebepten..
Neyse..
Evimin bulunduğu semtte İstanbul'un birkaç ünlü spor salonu mevcut..
Hepsini tapusunu alacakmışım edasıyla gezdim önce..
İlk 2 si tamamen ben oraya gidiyorum demek için gidilen clubler..
Belirli zamanlarda partileri vs. oluyor.. Gidenler bilir..
Sanırsınız parti Reina'da..
Tam bir piyasa..
Spor salonuna giriyorsunuz..
Hatunlar utanmasa taytına uyan topuklusunu giyip gelecek..
Direkt dışarıda kimseyi bulamadım.. burada bulur muyum konsepti..
Hatta biri, "Biz herkesi üye almıyoruz zaten" deyip günlerce "ne zaman üye olacaksınız?" diye yakamı bırakmadı..
Allah'tan almıyorsunuz.. Bir de alsalar! Beni oraya kilitleyeceklerdi sanırım..
Sonra içlerinde ortalamada olanı seçip üye oldum.
1 senede ne yaptın derseniz..
Haftada 2-3 gün gittim.
Genelde kuaförünü ve restaurantını yoğun kullanmakla beraber, arada salonu da kullandığım oldu :)
Çok iyi tost yapıyorlar..
Tostun kalorisi kadar yürüyüp, hemen cafeye koşuyorum.
"Bana bir tost.. Yanında patates kızartması, mayonezde olsun lütfen" diyorum..
Millet protein bar yerken, ben karşılarında mayoneze bana bana patates kızartması yiyorum :)
Minyon bir tip olduğum için şanslı kesimdenim..Bu avantajı kullanıyorum..
Spor demişken..
Benim hayatımı kurtaran Callanetics diye pilates yoga karışımı 50 dakikalık bir program var..
Salona gitmeniz şart değil.. Videolarını netten bulup evde de yapabilirsiniz..
İnanılmaz bir program..
Öncesi ve sonrasını fotoğraf ile karşılaştırırsanız anlarsınız..
Neyse ben spora gidiyorum..
Biraz kalori harcayıp tost yiyeceğim.
Adamlar iyi yapıyor tostu ya :)
Hadi kaçtım.



Pembe Dizi X Sezon

Bu şimdi ne diyeceksiniz.
Tabi ki 2 kankam 1 benden oluşan muhteşem whatsapp grubumuzun adı..
Bu hayatta koşulsuz kankam dediğim 4 insan vardır.
Bunlardan ikisi ile ortak bir grubumuz var.
O grupta neler konuşulmuyor ki!
Herşey!
Bazen birbirimizi dinlemeden aynı anda başka konulardan konuşup orta yolu bulamıyoruz,(cidden bulamıyoruz) bazen tam ülkeyi kurtaracak konumdan akşama ne yesek derken buluyoruz kendimizi..Bazen işin suyunu çıkarıp yeter biraz dağılalım 1 saate toplanırız deyip sakinleşiyoruz..
Herkesin kilit cümlesi var..
Biri o gün onu yapmıyorsa bir şeyler ters gidiyordur..
Mesela biri; Ya gelip sihirli cümleyi söylemeli, ya da ekrandaki mesaj sayısını vermeli.. :)
Diğeri; n'apıyorsunuz bakayım yazıp bilgileri toplayıp yok olmalı :)
Ben günaydınla açar, iyi gecelerle kapar, o arada ne var ne yok, yeni haberler ne hepsini anlatırım :)
Bedava terapi..
7/24 online..
Gülmekten katıldığımız anlar çoğunlukla olmakla beraber, tersimden uyandım bugün bana dokunmayın anlarımız da vardır.
Olur olmadık anlarda yazılan tek cümleye gülmekten katıldığımız için, etrafımızdan deli muamelesi görmemek adına açıklama yapmak istediğimiz, ancak açıklayacak olursak zır deli muamelesi göreceğimizden açıklayamadığımız anlarımız çoktur.
Allah'tan zamanla çevremizdeki insanlar alıştı da yersiz güldüğümüzde sizin kızlar mı deyip konuyu geçiştiriyorlar :)
Ve hep söylerim bu grupta adın geçeceğine öl daha iyi..
Konuşmalar "O kimdi?" "iyi ya" diye başlamakla beraber, sonunda istisnasız herkesi gömüp üstüne toprağı ellerimizle atıyoruz.Bazen  üstüne iyice basıyoruz ki, toprağı otursun :)
Kimsenin sesi çıkmıyorsa herkes normal hayatındadır. Ama biri bi anda gelip "Kızlar sesiniz çıkmıyor?" yazıyorsa kesin bir şeyler vardır gündemde.. Çünkü bunu yazan ortadan kaybolduğu anda diğer ikisi ohooo destanlar yazmış olur..diğerine bir süre ulaşamazsınız..
Her akşam en az birinden 1 kadeh fotosu geldiğinden telefonda her tür kadeh fotoğrafı mevcuttur.
Özetle gerçek dostlarımız iyi ki varlar..
Bir dostla edilen muhabbetin yerini hiçbir psikolog tutamaz :)
Dost dediğin gözündeki yaş daha düşmeden onu havada yakalayıp kahkahaya dönüştürendir.
Seviyorum sizi Can Dostlar :)