Bu blogda gerçek ismini kullanacağım ender insanlardan birisi..
Sene 95-96..
Annem bir mağaza açtı..
Ben o zamanlar orta sona gidiyorum..
Ve 7 sinde neyse 70 inde odur mantığıyla o zamanlarda naletim..
Okul çıkışları annemin yanına uğruyorum..
Bir gün gittim.. Annem dışarı çıkmış..
Dükkanın içinde oyalanırken..Üst kattan son ses bir İbrahim Tatlıses çalmaya başladı..
Bir süre bekledim.. Susacağı yok..
Kıroooo diye söyleniyorum içimden.. (Ki bende bazı zamanlarda arabesk dinlerim :) hele iyi bir rakı sofrası varsa.. )
Dayanamadım çıktım sokağa..
Baktım üst katın balkonu açık..
Zile bastım..
Balkona biri çıktı..
Tam bağırmak için kafamı kaldırdım ki..
Karşımda o güne kadar gördüğüm en yakışıklı çocuk..
Yemyeşil gözleriyle buyrun diye gülüyor..
Yanına birkaç arkadaşı fırlıyor..
Onlar kendi aralarında "Kim bu kız? Yeni mi taşınmış mahalleye diye?" konuşurken,
Ben ona kitlenmişim.. Çocuk hala gülümsüyor..
İlk şok geçtikten sonra..
"Bana bak! kes o müziğin sesini!" diye bağırıp hışımla dükkana giriyorum..
Suratım kıp kırmızı..
Sonra her gün annemin dükkanı, kapanana kadar oyalandığım yere dönüşüyor..
Zaman içinde herkes tanışıyor.. Turgut benden 4 yaş büyük..
Akşam muhabbetleri,yaz geceleri.. mahalledekilerle ekip gittikçe büyüyor..
Ayak sesini duymamla, kapının önüne çıkmam ışık hızı :)
96 yılını hep beraber arkadaşlar, kuzenler vs. toplanıp karşılıyoruz.
Her şey yolunda giderken bir gün çok anlamsız bir şey oluyor ve ben muhabbeti kesiyorum.
2-3 ay sürüyor..
6 Eylül 1996..
Akşamüstü dükkanın kapısında otururken, Turgut apartmandan çıkıyor..
Yüzüme bakmadan yanımdan geçiyor.
Bir 10 metre sonra duruyor.
Dönüp yüzüme bakıyor.
Bende boş boş bakıp, sinirlenip içeri giriyorum.
Ertesi sabah annemler olmadığı için dükkanı ben açacağım.
Sokağa giriyorum..
Bir kalabalık..
Ne oldu acaba derken..
Apartman kapısında bir sandalyede yığılmış şekilde oturan ablasını görüyorum.
Zamanın durduğu anlardandır.
Ne oldu? diyorum.
Sadece Turgut diyor..
ve tabir-i caizse o anda ölüm denen gerçeği iliklerine kadar hissediyor.
Şu anda hatırladığım..
Sonraki 1 sene her ayak sesinde ağlamak istediğimdi..
Gazetede çıkan haberlerini siyah bir albüm yapmıştım.
Bir gün okuldan geldim..Annem ben attım onu dedi..
Aradan yıllar geçtikten sonra bir gün al diye bana uzattığında o dönem ne kadar üzüldüğümü hatırladım.
O gazete küpürü şu an bile evimde..
Bugün 20 sene olmuş..
Hepimiz büyüdük..
O hep 18 yaşındaki, yeşil gözlü, güzel gülüşlü, yakışıklı çocuk olarak kaldı hatıralarımızda..
Işığın bol olsun..
Sene 95-96..
Annem bir mağaza açtı..
Ben o zamanlar orta sona gidiyorum..
Ve 7 sinde neyse 70 inde odur mantığıyla o zamanlarda naletim..
Okul çıkışları annemin yanına uğruyorum..
Bir gün gittim.. Annem dışarı çıkmış..
Dükkanın içinde oyalanırken..Üst kattan son ses bir İbrahim Tatlıses çalmaya başladı..
Bir süre bekledim.. Susacağı yok..
Kıroooo diye söyleniyorum içimden.. (Ki bende bazı zamanlarda arabesk dinlerim :) hele iyi bir rakı sofrası varsa.. )
Dayanamadım çıktım sokağa..
Baktım üst katın balkonu açık..
Zile bastım..
Balkona biri çıktı..
Tam bağırmak için kafamı kaldırdım ki..
Karşımda o güne kadar gördüğüm en yakışıklı çocuk..
Yemyeşil gözleriyle buyrun diye gülüyor..
Yanına birkaç arkadaşı fırlıyor..
Onlar kendi aralarında "Kim bu kız? Yeni mi taşınmış mahalleye diye?" konuşurken,
Ben ona kitlenmişim.. Çocuk hala gülümsüyor..
İlk şok geçtikten sonra..
"Bana bak! kes o müziğin sesini!" diye bağırıp hışımla dükkana giriyorum..
Suratım kıp kırmızı..
Sonra her gün annemin dükkanı, kapanana kadar oyalandığım yere dönüşüyor..
Zaman içinde herkes tanışıyor.. Turgut benden 4 yaş büyük..
Akşam muhabbetleri,yaz geceleri.. mahalledekilerle ekip gittikçe büyüyor..
Ayak sesini duymamla, kapının önüne çıkmam ışık hızı :)
96 yılını hep beraber arkadaşlar, kuzenler vs. toplanıp karşılıyoruz.
Her şey yolunda giderken bir gün çok anlamsız bir şey oluyor ve ben muhabbeti kesiyorum.
2-3 ay sürüyor..
6 Eylül 1996..
Akşamüstü dükkanın kapısında otururken, Turgut apartmandan çıkıyor..
Yüzüme bakmadan yanımdan geçiyor.
Bir 10 metre sonra duruyor.
Dönüp yüzüme bakıyor.
Bende boş boş bakıp, sinirlenip içeri giriyorum.
Ertesi sabah annemler olmadığı için dükkanı ben açacağım.
Sokağa giriyorum..
Bir kalabalık..
Ne oldu acaba derken..
Apartman kapısında bir sandalyede yığılmış şekilde oturan ablasını görüyorum.
Zamanın durduğu anlardandır.
Ne oldu? diyorum.
Sadece Turgut diyor..
ve tabir-i caizse o anda ölüm denen gerçeği iliklerine kadar hissediyor.
Şu anda hatırladığım..
Sonraki 1 sene her ayak sesinde ağlamak istediğimdi..
Gazetede çıkan haberlerini siyah bir albüm yapmıştım.
Bir gün okuldan geldim..Annem ben attım onu dedi..
Aradan yıllar geçtikten sonra bir gün al diye bana uzattığında o dönem ne kadar üzüldüğümü hatırladım.
O gazete küpürü şu an bile evimde..
Bugün 20 sene olmuş..
Hepimiz büyüdük..
O hep 18 yaşındaki, yeşil gözlü, güzel gülüşlü, yakışıklı çocuk olarak kaldı hatıralarımızda..
Işığın bol olsun..