22 Aralık 2019 Pazar

O..

Bu yazıyı yazmak için yıllardır bekliyorum..
Başta hatırlamak istemedim..
Sonra acım tamamen geçsin istedim..
Sonra hayatın akışında vakit bulamadım..
Sonra hayatımda başka önceliklerim oldu..

Son zamanlarda kendimce bir tükenmişlik sendromu yaşıyorum. Bunun içinden bir türlü kurtulamıyorum. Herşeyin ilk başladığı yerden yazmaya başlarsam belki bağlarım kopar diye düşünmeye başladım. Ama şimdi de herşeyi o zamanki gibi hissedemediğimden istediğim gibi bir yazı olmayacağını biliyorum. Yine de yazacağım.

Herkesin hayatında bir kere aşık olabileceğini düşündüm hep..
Eğer bir isim vermem gerekseydi, herhalde O'nu verirdim.
Aslında gerçekten aşık olduğumdan değil..
En çok emek verdiğim ilişkim olduğundan..
Beni en çok yıpratan ve en çok değiştiren olduğundan..
Ardından tamamen değiştiğim için..
O'ndan önce ve sonra olarak hayatımı belirgin bir şekilde ikiye ayırabilirim çünkü..
Gerçekten aşık oldun mu derseniz..
Cevabını bilmiyorum ve hiçbir zamanda bilemeyeceğim.

Onunla tanıştığımda 17 yaşındaydım.
Ve kendisinden hiç hoşlanmadığımı hatırlıyorum..
Sadece görüşmemiz gereken ortamlarda bir araya gelir, muhabbetlerimiz hal hatır sorma seviyesini hiç geçmezdi. Ben üniversite için İstanbul'a geldikten sonra da görüşmedik zaten..
Aradan yıllar geçti..
13 sene sonra falandı..
Kendimi bir akşam onunla baş başa Anadolu Kavağı'nda rakı kadehlerimizi tokuşturup anıları yad ederken buldum. Gecenin sonuna doğru kendimi onun gözünde gördüm. Bu sadece bazı insanlarda olur.. Bir insanın gözünde kendimi gördüysem o insan ya bana aşıktır ya da aşık olacaktır. O anda iki seçeneğim vardır. Kalmak ya da gitmek..

Kaldım.
Acısı ve tatlısıyla birkaç senemiz oldu..
Beni çok sevdi.
Bugün bile hala buna eminim,
Ve kimsenin o kadar sevemeyeceğini biliyorum.
Hiç ayrı kalmadık..
Çünkü beni bir cam fanusa koydu..
Tüm hayatla bağımı kopardığı gibi, bazen kendinden bile sakındığını düşünüyordum.
Herşeyi birlikte yapıyorduk..
Arkadaşlarım tarafından nefret edilen insan, ailem tarafından çok seviliyordu.
Hatta aradan seneler geçmesine rağmen bugün annemi arayıp biz barıştık desem, sevineceğine eminim..
Çünkü hiç kimse aslında beni arka planda ne kadar yıprattığını bilmiyordu.
Ona cidden aşık mıydım, yoksa beni kendisi olmadan yaşayamayacağıma inandırdığı için mi bilmiyorum tamamen değiştim.
Hayatım boyunca yapmayacağım şeyleri onun için yaptım.
Bir dönem bende onun gibi oldum..
Ama bu süreç beni o kadar yordu ki..
Bunun bir sonu olmayacağını daha önceki yazılarda bahsettiğim gibi bir yurtdışı tatilinde, yine bir kavgamız sonrası, antikacının önünde duran boy aynasında kendimi görünce anladım..
Ondan önceki ben ve o anki ben arasında milyon tane fark vardı..
Bütün güzelliğimi, enerjimi ve ışığımı sömürmüş, beni o cam fanusun içinde kurutmaya karar vermişti.. O günden sonra herşey değişmeye başladı..
Ayrılıklar, barışmalar vs derken her seferinde biraz daha azalarak devam ettik.

Bazı ilişkiler vardır.
Ayrıldık, bitti desen de aslında bilirsin ki bitmemiştir o.
Gerçekten ayrılacağın günü çok iyi bilirsin.

O sene bayram tatili Eylül ayına geliyordu.
Annemler İzmir'de değildi ama benim İzmir'de olmam gerekiyordu.
Birkaç olay sonrası İstanbul'a eğer yalnız dönersem bu iş bitmiştir dediğimi hatırlıyorum.
Arabayla tek dönüyordum.
Feribot sırasına geldiğimde ufak bir kaza yaşandı.
Öndeki arabadan inen kadın bir anda iki arabanın arasına girince sıkıştı.
Kadına birşey olmamasına rağmen o kadar çok ağladım ki, kadın beni sakinleştirmeye çalıştı.
Elimi telefona attım.
Onu arayacaktım normal şartlarda..
Ama arayamadım, çok ağladım.
O an bittiğini anladığım andır.
Evimin otoparkına kadar hıçkıra hıçkıra ağlayarak geldim.

1 hafta sonra sabah 6 da telefonum çaldı.
1 saat vakti olduğunu, bana geleceğini ve son kez konuşacağımızı söyledi.
Geldi.
Her zaman oturduğumuz balkona yine aynı şekilde oturduk.
Hiç konuşmadık.
Ben yine her kavgada olduğu gibi, gözlerimi camdan dışarıya diktiğimde gördüğüm anaokulu tabelasına kitlendim.
Bana birşeyler söyledi.
Dinledim.
O kadar anlamsızdı ki.
Bitmiş ilişkimizin üzerine birlikte toprak atıyorduk resmen.
Sonra birlikte evden çıktık.
Apartman kapısında hoşçakal dedi bana.
Hiçbir şey söylemedim.
Yüzüne bakmadım.
O sağa ben sola döndüm.
Hiç dönüp bakmadım arkasından..
Bir daha da görmedim..

Çok kitap okudum.
Çok seyahat ettim.
Çok dua ettim.
Çok ağladım.
Çok güldüm.
Çok uzun sürdü.
Ama geçti..

Bir seyahatte yakın bir arkadaşım "Affet ve kurtul" dedi. Saçmalama yaaa diye çıkışsam da başlarda, sonradan düşündüğümde gerçekten birşeyden affetmeden kurtulamayacağımı anladım.

Ben seni, beni yarı yolda elimi bıraktığın için affettim.
Ben seni, en çok istediğim şeyleri elimden aldığın için affettim.
Ben seni, canımı yakan cümlelerin için affettim.
Ben seni, benim önümde durup set olmadığın için affetim.
Ben seni, beni tercih etmediğin için affettim.
Ben seni, beni böyle sevdiğin için affettim.

Hayatımla birlikte ben de çok değiştim.
Şimdi bana hiç aşık oldun mu dediklerinde aklıma hep onun ismi gelir.
Çünkü beni bu kadar değiştiren bir ilişkim hiç olmadı..
Ama bazı aşk kıstaslarına baktığım zamanda bunlar bana uymuyor diyorum..
Ne olduğunu bilmiyorum..
Ama yine olsa yaşar mıyım?
Kesinlikle yaşarım.
Şu an olduğum kişiyi ona borçluyum.

Ve yıllar sonra O'nu,
Sabahın köründe yurtdışında bir otelin otoparkında sebebini sadece ikimizin bildiği, gülme krizine girdiğimiz an'da hatırlıyorum hep..
Gerçekten içten güldüğümüz tek andı çünkü.
Herşeye rağmen, kızmıyorum artık.

Ve birgün bu yazıyı okursa O'nun da aynı şeyi hissetmesi ve gülümsemesi için..
Yazıyı şu şarkı ile bitiriyorum..
Benim sesimle :)
Seni Tanrı Bile Affetmeyecek! ;)









18 Ekim 2019 Cuma

Minik..

Şimdi neden bu hikayeden başladın kızım ya..
Baştan hepsini anlat derseniz..
Kusura bakmayın..
Keyif benim, blog benim..
İstediğim şeyi anlatırım..

Tanıştığımız o günü çok net hatırlıyorum.
Net hatırlıyorum çünkü o kadar heyecanlanmıştım ki..
Arabaya atlayıp son gaz bizim kızlardan birinin evine atmıştım kendimi..
Garajdan eve doğru koşarken  "aç kapıyııııııı aşık olacağım bu sefer galibaaaaaaa" diye bağırdığımı, şok olmuş eniştemin kapıyı açıp "N'olmuş buna be?" diye bizim kıza baktığını hatırlıyorum.. :)
Bahçede ayılıp bayılırken aşkımdan (aşk işte başka uygun kelime bulamadım, idare ediverin..gerçi o yaz sıcağından da olabilir ama neyse..) eşiyle dışarı çıkması gereken kankamla aynen şu diyalog geçmişti aramızda..

- Figo biz 1 saate geliriz, çocuklar sana emanet..
- Valla ben karışmam, ararsa çocukları kilitler eve, giderim..
- Saçmalamaaaa..  Zincirlerim seni o sandalyeye.. Biz gelmeden gidemezsin..
- Zinciri keserim, evden kaçarım.. Polisi ararım.. Neyse ben şarabımı alayım da yıldızlara bakayım aşşşşkım arayana kadar :))

Tabi ki evden kaçmadım. 
Ama biz o gün çok eğlendik..
Uzun zamandır  hayatımın akışına böyle biri dahil olmadığı için bilen herkes de eğlendi..
Oldu beeee..Bu sefer kurtuluyoruzzzz galiba..
Birini bulup gitse de başımızdan, eskisi gibi sık gelmese, geldiğinde de içki stoğumuzu patlatmasından kurtulsak diye sevinen eniştelerim bile olmuştur yani.. Yüzüme söylemediler ama ben anladım.

İşin tırı vırı (güzel günler, tatiller, kavgalar, uçan kuşlar martılarrrr) kısmını hoooop atlıyorum.
Tabi ki söz konusu ben olunca, hiçbir şey normal düzeninde olmadı..
Onu söylememe bile gerek yok sanırım.. :)
Şimdi madalyonun diğer tarafını çeviriyorum..

Hayatım boyunca kimseye yalan söylemedim..
Yaptığım şey yanlış da olsa..
Ben bunu yaptım, al bu bilgiyle ne yapıyorsan yap dedim herkese..

Ben ergenliğimde bile Merve'lere ders çalışmaya gidiyorum dememiş insanım düşünün..
Biz dışarı çıkıyoruz anne, babama da söyledim der çıkardım.
Ya da kızlar ben izin alamadım, size iyi eğlenceler der evimde otururdum.
Bir konu da yalan söylemem gerektiyse de kesin o grup işidir..
Kuzenlerimle bir halt yemişizdir ya da yiyeceğizdir, onun yalanıdır.
Zaten sonradan ben kesin ötmüşümdür :))

İlişkilerimde de hiç yalan söylemedim.
Hiç kimseyi aldatmadım.
Tek bir kişi dışında hiç kimseye seni seviyorum demedim.
Hiç kimseye hissetmediğim gibi davranmadım.
Hiç kimseye rol yapmadım..
Taktiklerin hepsini bilirim ve istersem karşımdakini kapımda süründürürüm. 
Ama hak etmeyen hiç kimseyi süründürmedim.
Yol verdim gitti..
Sürünenler hala kapımda..
Abartısız :)
Her ilişkide de ben buyum diyorum..
Neysem o gibi davranıyorum, ne yapılmasını istemiyorsam uyarıyorum.
Kendime yapılmasını istemediğim bir şeyi kimseye yapmıyorum..
Hem geniş bir çevre, hem de her yere eli uzanan bir ailem olduğundan istediğime ulaşabiliyorum..
Ve bendeki kredisi bitene kadar beklemeye başlıyorum..

Bugüne kadar yaşadığım herşeyden şunu öğrendim.. Aşk, iş, aile vs.. Hepsi dahil..
Bir insan sizinle konuşurken ısrarla neyin yapılmaması gerektiğini savunuyorsa (ahlak, namus, aile, para konularında) % 101 emin olun, hepsini kendisi yapıyor..

Bunu anladığım andan itibaren bir süre daha vakit veriyorum..
Aslında diyorum ki..
Ben biliyorum, 
Ben öğrendim..
Ama gel sen anlat bana..
En azından diyeyim ki..
Benim gibi, yanlış da olsa anlatıp topu karşısındakine bırakıyor..
Ama ne yazık ki, benim karşımdakiler topu bana paslamak yerine, belki anlamamıştır.. anlasa duramazdı, bu kadar sabredemezdi gazıyla o topla oradan oraya koşup çalım atmaya çalışırken.. Ben 89 dakika dostluk maçı oynarken, o aldığı tüm sarı kartlara rağmen, hala 90. dk da gol atma hevesindeyken.. Sahayı terkediyorum.



Yani diyeceğim o ki..
Biliyorum.
Ve sahayı terkediyorum.
Al şimdi bu bilgiyle sen ne yaparsan yap minik..

tabir-i caizse..

Ben, O ve Gidenler..

Bir insanın hayatında ne kadar "Yok artık ya.. bu kadarı da olmaz" dediği ne varsa hepsini ben yaşadım :) Abartmıyorum. Tanıyan bilir.
Belki de o yüzden,
Zalim aşkların ustası,
İlişkilerin piri,
Leb demeden "ben leblebi sevmem" diyen insan oldum.
Daha önce de bahsetmişimdir..
Hiçbir zaman aşk insanı olmadım zaten..
Bu saatten sonra da olacağımı pek sanmıyorum..
Bu saatten sonra diyorum.. Çünkü..
Yok ki öyle bir şey :)))

Eee sen hep tek misin? derseniz..
Valla pek tek olduğum da söylenemez.
Sadece herkesi gitmem gereken yere kadar yanımda taşıyıp,
Zamanı gelince "Durağa geldik, hadi canım sen burada iniyorsun." diyorum.
Ruhsuz muyum? Belki..
Üzülmüyor muyum?
Tabi ki üzülüyorum.
Ama hakettiği kadar..
Kimine 2 hafta, kimine 2 gün, kimine 2 saat..
Yanlış anlaşılma olmasın..
Burada da gidene değil,
Kendime üzülüyorum..
Yani aslında giden herkes,
Ben, O ve gidenler olarak ayrılıyor..
Topluca gidenlere sallayıp, bir tek O'na kadeh kaldırıyorum hala,
herkesin birine şarkı söylediği masalarda..
O hala O..
Ve sanırım bu gidenleri gördükçe..
O hala O olmaya devam edecek..
Ve birgün üşenmeyip O'nu anlatacağım..
Ama o gün bugün değil..

Şimdi size gidenlerden bir hikaye anlatacağım..
Hadi..
Başladık, devam edelim.

tabir-i caizse..

Başlıyoruz.

Saatlerdir boş bir sayfaya bakıyorum..
Yazacağım  kadar çok şey var ki..
Ve ben nereden başlayacağımı cidden bilmiyorum..
Bugün kızlara söyledim..
Artık bana olmayacak bir konu söyleyin, ben aradan çekip hikayesini anlatayım size :)
Kendi hayatımı film tadında izlemeye devam ediyorum yani..
Arkası yarın..
O senelerce süren "Yalan Rüzgarı"ndan daha uzun..
İlk 15 seneyi es geçsek, 22 sezon çıkarırım size :)
Hatta öyle sahneler yazarım ki, senarist abartıyor sanırsınız..
Halbuki eksiği olur fazlası olmaz..
Bu blogu açtığımdan beri,
Yazacak çok şeyim var derdim hep..
Ve 3 senede o kadar çok yazacak şeyim daha oldu ki,
Günlerce yazsam,
Günlerce okursunuz..

Ve sonra dersiniz ki..
Çok şükür..
Biz yine iyiyiz..
Bu kadın hepsini yaşamış ve hala nefes alıyor..
Hazır mısınız?
Başlıyoruz.
Patlamış mısırı alan gelsin.

tabir-i caizse..

19 Ağustos 2019 Pazartesi

Hak etmeden..

Ben değişmem kadar büyük bir yalan yoktur..
İnsanı her şey değiştirebiliyor..
Bir aşk..
Bir acı..
İnsanlar..
Zaman..

Son 2 yılda ne kadar değiştiğime ben bile inanamıyorum..
Adına tecrübe dediğimiz yaşadıklarımız bizi farklı bir biz yapıyor..
Zamanın etkisi zaten tartışılmaz..

Önceden üzerine saatlerce düşüneceğim şeyleri artık düşünmeyi bırak, aklımda bile tutamıyorum.. O kadar umurumda değil ki her şey, herkes..
Bazen rol yaptığımı düşünüyorlar :)
O kadar yalnızlığa alışmışım ki..
Kendi kendimle huzurlu yaşamayı zor da olsa o kadar güzel öğrenmişim ki..
Bütün hikayelerin aynı tatla başlayıp aynı tatla bittiğini o kadar tecrübe etmişim ki..
Herkesin gözünde filmin sonunu o kadar iyi görüyorum ki..
Uzak kalmayı seçiyorum..
Bazen de oyuna dahil olup bir anda yok oluyorum..
Ve ne zaman yok olsam o kadar kıymetli oluyorum ki..
Sen ve egon ile başlayan cümleler dinlemeye başlıyorum..
Ne egosu..
Uzak kalmayı seçmek neden yüksek ego olarak algılanıyor ki?
Halbuki tam tersi..
Bendeki yüksek ego olarak görülen şeyin, kendilerindeki özgüven eksikliği olduğu anlayacak kadar bilmiyorlar..

En sağlam sandığım kalelerimin aslında kumdan kaleler olduğunu birkaç kez tecrübe ettikten sonra bıraktım her şeyi..
Ve bıraktığımdan beri belki mutlu değilim ama huzurluyum..
Kalbimin en son attığı zamanlar çok geride kalmış olsa da eş zamanlı gözyaşlarımda geride kaldı.. İnsanlar beni anlamıyor cümleleri kurmuyorum artık.. Mesafenin aslında huzur olduğunu biliyorum..
Bazen bende hatırlamak istiyorum..
Sevilmek nasıldı diye..
Sonra vazgeçiyorum..
Korkuyorum.
Çünkü kimse kimseyi sevmiyor..
Herkes sadece sevilmek istiyor..
Kendi belirlediği zaman dilimlerinde..
Hak etmeden..

2019

2019..

Ağustos ayının yarısını bile geçmişiz..
Ve ben tek kelime bile yazmamışım..
Halbuki ne kadar çok şeyim var anlatacak..
Ama susmayı öğrendiğimden elim yazmaya da gitmemiş..
Konuştum olmadı..
Sustum olmadı..
En iyisi ben yazmaya devam edeyim..
Çok şeyim var ama anlatacak..
Çok..
Anlayanı geçtim, dinleyen yok.

17 Aralık 2018 Pazartesi

Gaybana Geceler

17.12.2010
Bugün babam gideli 8 sene oldu.
Ölüm deneyimle öğrenilecek bir duygu..
İnsan kendine çok yakın birini kaybetmeden ölümün ne demek olduğunu anlamıyor.
Önceden mezarlık gördüğümde kafamı çevirir, içimden dua okurdum.
Artık mezarlık gördüğümde saatlerce izleyebiliyorum. Tek tek taşlara bakıyorum. Hepsinin birer hayat içerdiğini biliyorum çünkü.. Bilmediğim hikayelerini kafamda hayal etmeye çalışıyorum.. Hayatları nasıldı acaba diyorum? Mutlu mu yaşadılar, hangi acılardan geçtiler, neler yapmayı severlerdi, gerçekten aşık oldular mı hiç, aileleri kalabalık mıydı,onlarca ülke gezdiler mi yoksa bulundukları bölgeden hiç ayrılmadılar mı? Yapmak isteyip yapamadıkları şeyler ne? vs vs bir sürü şey düşünüyorum..
Ve ne zaman bir mezarlık görsem hayatımın geri kalanında istediklerimi yapabilecek kadar vaktim olmasını umuyorum.
Her insanın hayatının bir dönüm noktası vardır. Benim dönüm noktam bugün.
Beni yakından tanıyan çoğu insan ne kadar rahat ve güçlü olduğuma şaşırır. Kimsenin arkasından ağlamam, kimsenin peşinden koşmam, gideni hafızamdan silerim, canım istediği an kalkar dünyanın öbür ucuna giderim, canım istemezse salondan mutfağa bile gitmem, kimseye yalandan gülmem ve yalan söylemem, acıtacak derecede açık sözlü olurum bazen, beni sevmeyeni sevmem, sevsin diye uğraşmam, sevmediğime de sevmiyorum seni derim. Hiç mi üzülmüyorsun arkadaş sen? diyenlere de “Evet bende üzülüyorum ama hayatta en büyük üzüntü ailenden birinin ölümü ve ne yazık ki ben onu tecrübe ettim. O yüzden diğerleri devede kulak” deyip geçiyorum..
Burası Norveç’te çok güzel bir mezarlık. Kahvemi alıp yaklaşık 1 saat içinde dolaşıp etrafı izledim. Sonra orada bir banka oturup hayatımın ne kadar kıymetli olduğunu düşündüm..
Ve birgün sıra bana geldiğinde kendi kurallarımla iyi bir hayatı tüketmiş olmak istiyorum..
Ve bazen hala düşünüyorum..
Acaba babamın da olmasını istediği ve yapamadığı şeyler var mıydı?
Ve 8 senedir ağladığım zamanlar hep onunla son konuşmamızı hatırladığım zamanlardır..
Senin gibi zor bir adamın aynen senin gibi zor kızı olduğum için teşekkürler Baba ❤️
17.12.2018
#GaybanaGeceler

27 Temmuz 2018 Cuma

Dora.. Ruh Parçam..

Bir sabah telefon çaldı..
En nefret ettiğim şeydir sabah telefonları..
Yakın çevrem bilir sabahları ne kadar nalet olduğumu..
O yüzden çok önemli bir durum olmadıkça aramazlar..
Ekranda ablacımmmm yazıyor..
Sabah sabah..
Rüyasında mı gördü beni diye söylenirken, açtım telefonu..
"Sana bir haberim var" dedi.
"Offf abla ya bu saate mi, inşallah önemlidir" dedim.
"Ben hamileyim" dedi.
Yataktan teyzeeeeee oluyorummmm diye çığlık çığlığa fırladığımı hatırlıyorum :)
Telefonu da kapatmışım.
Çünkü önemli olan ablamın anne olması değil, benim teyze olmam.
Bencillik orada da had safhada..

Cinsiyetini bir tatilde hepimiz İzmir'deyken öğrendik.
Kız dediler..
Allahhh dedim işte bu be!
Ablamlar isim düşünürken,
Bir gün aradım ve ben buldum ismini dedim.
Eğer isterseniz ismi Dora olsun, istemezseniz keyfiniz bilir ben kendi kızım olunca koyarım dedim.
İsmi Dora oldu..
Sonra o bitmek bilmeyen alışverişler başladı benim için..
Hayatında kimse için kendinden taviz vermeyen ben,
Her şeyi O'na alır oldum..
Doğuma giderken kendim taşıyamayacağım için kolileri kargo ile önden yolladım.
Abartmıyorum koli koli..
Alışverişi abartmışım ama :)

Hayatımda mutluluktan ağladığım tek andır,
Dora' yı ameliyathanede kucağıma verdikleri an..
Anneler hep der ya "kucağıma verdiklerinde ilahi bir ışık indi" falan diye..
Ben ilahi ışığı görmedim ama o gördüğüm minnacık şeye aşık oldum..

Bugün 8 sene oldu..
Ben hayatımda bana benzer bir şeyin ne demek olduğunu Dora' da öğrendim.
Tüm hareketleri, davranış şekli, mimikleri, tutumları vs vs. benim birebir aynım.
Bana ayna oldu.
Hayatımda ilk defa koşulsuz sevmek nasılmış O' nda öğrendim.
Hayatımda ilk defa kendimden önde tuttuğum biri oldu..
Kendi çocuğum olsa bu kadar sevemem herhalde dediğim anlarda, annemin "Kendi çocuğunu daha fazla seviyorsun" demesiyle büyük korkularım başladı.
Bunun üstünde bir sevgi varsa, sanırım benlik değil diye düşünmeye başladım.
Aklımı kaybetmekten korkmaya başladım.

Dora'nın ağzından hiç teyze kelimesini duymadım.
Hep adımla hitap ediyor ve sanırım değiştirmek için çok geç kaldık.
Bana o kadar benziyor ki bazen benden nefret ediyor :)
O'nu uzaktan izlerken bile neye ne diyeceğini, nasıl tepki vereceğini biliyorum.
Çünkü O benim..
Ve bazen garip bir duyguya kapılıyorum..
Geçenlerde bir arkadaş grubunda bir arkadaşım "Artık sende evlen de bir çocuk yap" dedi.
Dora' ya "İster misin?" diye sordu.
Dora gayet cool döndü bana baktı, sonra arkadaşıma "Hayır, O böyle iyi" dedi. :)
Hissettiğim duygu da tam olarak bu..
Bir insanın çocuğunda olması gereken her şey bana Dora' da sunuldu.

O benim doğurmadığım kız çocuğum..
Ömrü hep güzel olsun..
Yaşadığım sürece ben hep bir nefes uzağında olacağım..
İyi ki doğmuş ve iyi ki benim kopyam olmuş..
Ruh parçam.. Nice mutlu senelere..

tabir-i caizse
27.07.2018


25 Temmuz 2018 Çarşamba

Hepinizi Baymak İstiyorum!

Evet..
Hem de hepinizi..
Çünkü farkettim ki, bunu ben yapmazsam, bana yapıyorlar..

Beni dışarıdan gözlemleyen insanların genelde ilk tepkisi "değişiksin" demek oluyor.
Aslında ben değişik değilim.
Sizsiniz değişik olan..
Ben gayet düzüm bence..
Ne istersem onu yapıyorum,
Nasıl istersem öyle yaşıyorum,
Duymak istediklerinizi değil gerçekleri söylüyorum
Ve herşeye objektif bakıyorum.
Duygusallık gibi saçmalıklarım yok mesela..
Size göre çooook kutsal olan duygular, bana göre saçmalıktan ibaret..
Çünkü herşeyin etkisinin çok uzun sürmeyeceğini biliyorum.
Acının da mutluluğun da..

Geniş bir çevreye sahip olmamdan mütevellit bugüne kadar yüzbinlerce hikaye dinledim, binlerce olaya şahit oldum ve artık "yok artık bu da mı olmuş?" diyebileceğim pek hikaye kalmadı sanırım.
Hepsinin gidiş yolları farklı da olsa sonuçları yüzde 98 hep aynı..
O nedenle bana bir konuda yorumum sorulduğunda direkt sonucunu söylüyorum.
Arkadaş çevremde, özellikle romantik kankalarım tarafından "öküz" "sen erkek olmalıymışsın" diye hakaretlere uğrasam da :) bu sonucu değiştirmiyor.
Sorun benim öküz olmam değil ki,
Sorun sizin gerçekleri kabul etmek istememeniz..

Yani hadi yakın arkadaş çevresinin dertlerini her türlü çekiyorum da,
bir de pek yakın olmayan arkadaş çevresi var ki evlerden ırak..
Ya kızım ben seni hiç hayatımda arayıp sevgilimle sorunlarımı anlattım mı ki sen beni arıyorsun?
Çoğu zaman toplantıdayım diye yalan söyleyip kapattığım ya da telefonlarını açmadığım bu kitle nedense bir de ısrarcı..
Sonra tekrar arıyorlar..
İşte o zaman benden günah gidiyor ve bam bam bam gerçekleri söylüyorum.
Telefonu kapattıktan sonra ağlayanlar ya da intihara teşebbüs edenler olmuş olabilir..
Kusura bakmayın, hak ediyorsunuz..

Bir sonraki yazımda bazı ilişki türlerini ve değişmeyecek sonlarını yazacağım.
Lütfen beni arayıp baymayın..
Bir sorununuz olduğunda uygun seçenekten cevabı bulun alın..
Ne siz uğraşın ne benim vaktimi çalın..
Güzin Abla'nız olamayacağım daha fazla..
Yoksa ben sizi cidden bir gün tam olarak bayacağım..

Haydi Hoşçakalın!

tabir-i caizse



24 Temmuz 2018 Salı

Yine mi ben?

Yine mi ben?
Evet :)
Yine bloga yazmayalı aylar olmuş..
Çok mu yoğunum?
Bilmem :)
Bu kimin sorduğuna ve yoğunluktan kastının ne olduğuna göre değişir. :)

2018 inanılmaz sıkıcı başladı benim için..
Günler resmen ohh bugün de bitti çok şükür tadında gitti..
Her sene şenliklerle kutladığım doğumgünümde bile hiçbir şey yapmayıp evde şarabımı yudumladım..
Durum o kadar vahimdi yani bir ara..
Sonra o vahim dediğim durum bir anda yaşam tarzıma dönüştü :)
Baktım olmuyor, işin sonu mok
Biraz değişiklik yapalım dedim..
Onda da yine ayarı kaçırdım tabi ki :)

Son 2 aydır hayatımdaki her şeyi değiştirdim.
Ama her şeyi :)
Ve bunların hepsini peşpeşe yaptım.
"Tebdil-i mekandan ferahlık vardır" sözünü ilk defa yaşadım.
Hayır daha öncede girdiğim depresyonlar sonucu elimde bavul dünyayı dolaşmıştım ama asıl mesele kalıcı olarak yer değiştirmekteymiş meğer.
Bu kadar havalı yazdığıma bakmayın, ne ülke, ne şehir, ne de semt değiştirdim :)
Evimi değiştirdim..
İşimi değiştirdim..
Ve hayatımdaki fazlalıkları çöpe attım..

Şimdi bir yandan yaptığım değişikliklere alışmaya çalışırken,
Bir yandan da bu değişim sürecini tekrar nasıl değiştireceğimi düşünüyorum :)
Değişiklik değişikliği getirirmiş derler..
Demezler, ben şimdi uydurdum.
Neyse bu tozumu atmak için başlangıç saçmalaması olsun..
Söz yazacağım sana blog..
Anlatacak çok şeyim var..
Herkesi baymak istiyorum..
Bana yaptıkları gibi..
Bunun ne demek olduğunu bir sonraki yazıda anlatacağım.

O zaman şimdilik bye!

tabir-i caizse



13 Mart 2018 Salı

Önce Schengen.. Sonra ver elini Avrupa :)


Yurtdışı gezilerimi yazmadan önce konuya Schengen vizesi ile başlayacağım.
Malum yaş itibari ile yeşil pasaport hakkımı kaybettiğimden tatil öncesi ilk halletmem gereken konu vize :)
Senelerdir Schengen vizemi hep Yunanistan üzerinden aldım.
Bunun en büyük yararı, sürekli aynı ülkeden aldığım için her seferinde süre uzuyor..
Geçen sene diğer Avrupa ülkeleri ile aramızın bozuk olduğu zamanlarda arkadaşlarım diğer ülkelerde 1 hafta 10 gün vizeyi zor alırken ben Yunanistan’dan 1 sene süreli vize almıştım.
Tabi burada dikkat ettikleri şey çıkışlarımın da hep ilk Yunanistan olması..
Zaten çok sevdiğimden ve her sene mutlaka en az 1 kere gittiğimden Yunanistan’dan vize almak benim için çok mantıklı hale geliyor..
Ya araba ile 4 saatte Dedeağaç’a geçip rakı balık yapıp geri geliyorum..
Ya da İzmir’den feribotla Sakız ya da Samos.. :)
Sonra ver elini diğer Avrupa ülkeleri..
Yunanistan vize işlemleri (İstanbul’da yaşayanlar için) Harbiye’deki Kosmos Vize hizmetlerinden halledilebiliyor.
Turizm şirketlerine extra 40-50 euro ücret ödemenize hiç gerek yok bence..
O para ile bir Yunan adasında rakı-balık yaparsınız :)
Öncelikle  www.kosmosvize.com.tr adresinden hazırlamanız gereken evrak listesine bakın ve hazırlayın.
Sonra uygun bir randevu saati alın.
Sitedeki başvuru formunu doldurun ve çıktısını alın.
Randevu günü sigorta işlemleri ve hatta fotoğraf işinizi bile orada halledebilirsiniz.
Ben hep araba ile çıkış yapacağım dediğim için arabanın ruhsatını ekliyorum. Eğer benimle gelecek olan varsa onlara da bir dilekçe veriyorum. Yani sizin kendi aracınız yoksa araç sahibi sizin için bir dilekçe ve ruhsat fotokopisini verebilir. Araç için vize evrağı olmasına gerek yok, onu zaten gümrükte halledebildiğinizden evraklarda eksik olarak sayılmıyor.
Araç ile çıkış seçeneği tercih etmemin sebebi herhangi bir uçak ya da otobüs rezervasyonu yapmama gerek kalmıyor. Oteli de zaten hepimizin bildiği gibi Booking’ den  hallediyoruz.. Hoop her şey tamam :)
Evraklarınızı bırakıyorsunuz ve ortalama 3 gün sonra vizeniz çıkmış oluyor. Yunanistan genelde ilk başvuruda bile en az 2 ay vize veriyor.. En azından benim şahit olduklarım hep öyle oldu..
O nedenle diğer ülkelerden vize almaktansa Yunanistan’dan almak hep daha cazip gelmiştir.
Vizenizi aldıysanız, bir sonraki yazıda başlayalım biraz Yunanistan’ı anlatmaya ;)

tabir-i caizse

28 Şubat 2018 Çarşamba

Hayat kısa, yollar uzun..

Gezmeyi sever misiniz?
Ben bayılırım..
Bayılmaktan da öte hatta..
Benim terapi yöntemimdir seyahat..
Ne zaman canım sıkılsa,
Kendimi bir kaçış planı yaparken bulurum..
Psikoloğa vereceğim parayı uçak biletine vermeyi her zaman mantıklı bulmuşumdur..
Gittiğim yerlerden hep,
"yaaa ne kafamıza takıyoruz,insanlar hayatını yaşıyor" kafasında döndüm hep :)
Normalde salondan mutfağa gidip su almaya üşenen ben,
Hadi gidiyoruz dendiğinde yarım saat içerisinde uzun bir yolculuğa hazırlanabilirim..

Çok gezdim, çok gördüm..
Artık biraz da gezdiğim yerleri yazsam iyi olacak..
Çok gezen biri olarak bende öncesinde insanların yazdıklarını dikkate alıyorum çünkü..
Bilmediğimiz yerlerde hem zaman kaybını önlüyor..
Hemde kısıtlı vakti en verimli geçirmemizi sağlıyor..

Nereden başlasam?
Tabi en sevdiğim, rahat ettiğim ve birkaç kez üst üste gittiğim ülkeden..
Sonraki yazı..
Yunanistan ;)

tabir-i caizse...

22 Şubat 2018 Perşembe

Hayaller.. Hayatlar..

Hepimizin hayatı hayallerimiz ve hayatlarımız şeklinde ilerlemiyor mu?
Hayır ilerlemiyor..
En azından hepimiz için değil..
Bazıları var ki..
Hayalini kurduğu herşeyi elde ediyor..
İşte ben o insanları çok seviyorum..
Çünkü bende onlardan biriyim :)
Hayalini kurduğum herşeyi, kafamda en ince ayrıntısına kadar detaylandırıyorum..
Sonra yapmam gereken şeyleri sıralayıp çalışmaya başlıyorum..
Bazen hepsi kısa süreçte olmuyor ama..
Eninde sonunda daha iyisi ile oluyor..
Hayat hiçbir çabanın karşılığını boş bırakmıyor..
En basiti..
Sahip olmak istediğim bir eşya için çalışırken,
Süreç uzarsa,
Bir bakıyorum daha iyisine sahip olmuşum..
Arada çalışmayı bırakmıyorum çünkü..
O vazgeçmeme durumu da bana fazlası olarak geri dönüyor..

Bu saçma yazıyı neden mi yazdım?
Yeni bir hayalim var.
Ve ben bunun için,
Bu yaşta oturup öğrenci gibi ders çalışmaya başladım :)
Ve kafamda belirlediğim süre sonunda,
Eminim en iyisini yapacağım.

Hayat bana bazı işaretler göndererek bunu yapmamı kaçınılmaz kıldı..
Hayat sizi gerçekte neden var olmanız gerektiği gerçeğini bulana kadar zorlar..
Sürekli o yola doğru ittirmeye çalışır.
Ve benim için başardı sanırım artık.
Ben ne yapacağımı ve bir süre sonra neye sahip olacağımı artık biliyorum.
Şimdi onlar düşünsün ;)

tabir-i caizse..

26 Kasım 2017 Pazar

Şarap sensin..

Alkol direnci yüksek bir insan olarak hayatımın hiçbir döneminde şaraba ilgi duymamıştım.. Kızların, " Kızım nasıl içmezsin ya? Hem romantik, hem de kadının eline çok yakışıyor.." demelerine rağmen defalarca birer yudum alarak zorlasam da şarapla aram hiç iyi olmadı..

Her insanın hayatında 1 kere aşık olup 1 kere dibe vurabileceğini savundum hep..
Çünkü bende öyle oldu..
Zirveyi gördükten sonra,
Dibe çakılma sürecin hem çok hızlı,
hem de çarpmanın etkisi ile baya sert oluyor..
Öyle vurup ivme kazanıp bir anda da yükselemiyorsun..
Öyle hızlı vuruyorsun ki..
Çakılıyorsun..
Kendini kurtarman içinde bir elin tutup seni çekmesi gerekiyor..

İlk çakıldığım anda ki acımı hala hatırlarım..
Otoparkta direksiyonu yumruklaya yumruklaya,
bağıra bağıra saatlerce ağladığımı,
benim kare as kankalarımı hıçkıra hıçkıra aradığım anı..
Sonrasında aylarca elimde mor bir bavul,
şehir şehir, ülke ülke gezdiğim ve çok eğlendiğim günlerimi..
Ama kendimle başbaşa kaldığım anda tekrar geri dönen acıyı..
Bir sürü etkinliğe üye olup vaktim kalmayana kadar dışarıda vakit geçirdiğim günlerimi..
Ama kendimle başbaşa kaldığım anda tekrar geri dönen acıyı..
Dostlarımla, arkadaş grubumla saatlerce güldüğüm günlerimi..
Ama kendimle başbaşa kaldığım anda tekrar geri dönen acıyı..
Hiçbir şey yokmuş gibi davrandığım günlerimi..
Ama kendimle başbaşa kaldığım anda tekrar geri dönen acıyı..
Dua etmekten kafayı yediğim günlerimi..
Ama kendimle başbaşa kaldığım anda tekrar geri dönen acıyı..

Bir süre sonra bu sürecin çok fazla uzadığını ve bir şekilde bundan kurtulmam gerektiğini fark ettim.

Tanışmamız da tam o günlerin ortasında bir yere denk geldi..
Doğum günümden hemen sonraki günler..
Bahar müjdesi..

Bunu bir dene dedi..
Bana bir şarap bardağı uzattı...
Kadeh değil bardak..

Sonrasında İstanbul'a dönünce ilk işim bir şişe şarap ve kadeh almak oldu..
Rastlantı mıdır yoksa kaderimin oyunu mu bilemediğim Rose'nin anavatanı denen bir Güney Fransa tatili sonrasında da,
o kadeh elimden hiç düşmemiştir..

Ona hiç aşık olmadım..
Ama onu  sevdim..
Sevgili desen değil,
Arkadaş desen değil,
Hiçbir şey olup aslında her şey olan,
Gözümü üstünden hiç ayırmadığım,
Ama yokluğu da asla beni üzmeyen,
Kendisi gibi :)
Kare asın yine mi bla bla bla dediği..
Varlığını sevdim..
Uzakta oluşunu sevdim..

O hiç bilmedi..
Benim nasıl ona gittiğimi,
O hiç bilmedi..
Beni nasıl bir dertten kurtardığını..
O hiç bilmedi..
Bana verdiği gizli huzuru..
O hiç bilmedi..
Sırf o seviyor diye benim de yaptığım şeyleri..
O hiç bilmedi..
İsmini gördüğümde 360 a çıkan nabzımı.. :)
O hiç bilmedi..
Aynı zaman dilimini tekrar yaşamak isteyip, aralıksız anlatmak istediklerimi..
O hiç bilmedi..
O görüp gitmesin diye sakladıklarımı..
O hiç bilmedi..
Beni dipten çekip çıkaran elin kendisi olduğunu..
O hiç bilmedi..
Ne kadar beklediğimi..


Ve şimdi..
Yani aylar, hatta yıllar sonra bile diyebiliriz..
Bağımı koparıyorum..
Artık..
Yeni bir şansı hak ettiğimi düşünüyorum..
Bu kadehimi de senin şerefine, bana o şarabı uzattığın,
Ege kıyılarına doğru kaldırıyorum..

Sen benim sarhoşluğumsun,
İki kelimeyi bir araya getiremediğim!..

Hoşçakal..
İyi ki vardın..
05.16



Yine,yeni,yeniden..

Aylar sonra.. Merhaba,

"Aylar sonra" yazarken ne kadar kolay..
Ama aylar yaşanırken bazen hiç de o kadar kolay olmuyor..
Yaklaşık 6 aydır bloga hiç uğramamışım..
Zaman dilimi olarak baya kısa görünse de,
Benim için uzun bir süreçti..
Çok güzel ve tabi ki çok ilginç anlarım ve anılarım oldu yine..
Hayatımda değişen şeyler oldu..
Gel-gitlerim oldu..
Kahkahalarım ve gözyaşlarım oldu..
Merhabalarım ve elvedalarım oldu..
Başlangıçlarım ve bitişlerim oldu..
Herşeyin başı sağlık dediğim anlarım oldu..
Hayatım için verdiğim önemli kararlar oldu..
Hayatım için vazgeçtiğim kararlarım oldu..
Yeni bir bebeğimiz oldu..
Oldu da oldu işte..
Size de anlatacak bir sürü konum oldu..

Bu yazıyı giriş olsun diye yazıyorum..
Elim klavyeye alışsın biraz diye..
Uzun zamandır o kadar çok yazmak isteyip yazamadım ki,
Bu başlangıç olsun diye..

Merhaba,
tabir-i caizse..
ben geldim, tekrar..
yine,yeni,yeniden..